66. BÖLÜM

117 9 0
                                    

Yazar’dan…

   Efe Yekbun’u yatağında sızmış bir şekilde bırakıp kapıya çıktı ve kapıda bekleyen gençlere baktı. Hiçbirini sevmiyordu, hiçbirinin Yekbun’un çevresinde olmasından hoşlanmıyordu ve bu onun canını sıkıyordu.

“O iyi mi?” dedi Çağın merakla. İçine kurt düşmüş ve aklı sürekli olarak Yekbun’daydı. Amcasını aslında sevmiyordu. Nedense ona sıcak bakamıyordu.

“O iyi. Siz ona zarar vermediğiniz sürece.” Dedi Efe, soğuk ve ciddi sesiyle. “Biz ona zarar vermiyoruz.” Dedi Çağın, aynı ciddiyet ve soğuk sesle. Hastane koridorunu gerginlik kaplamış sanki herkes olacaklardan gerilip bomboş bırakmışlardı koridoru.

“Öyle mi?” dedi alaycı sesiyle. “Ondan mı odasında hıçkırıklar içinde ağlayarak çıktı yeğenim? Ya da o yüzden yüzünüze bile bakmıyor. Buraya gelmeden önce bir şeyler olmuş. Bunu onun suratından okuyabiliyorum. Eminim ki canını yakan da sizsiniz.”

  Herkesi derin bir sessizlik kapladı. Bu maalesef ki doğruydu. Belki de ilk defa Yekbun onlara karşı kırılmış ve küsmüştü. İlk defa grubu toplayan olmak istemiyordu.

  Anıl herkese göz gezdirdi alttan bakışları ile. sinirliydi ve oturduğu yerde dizini sektiriyordu. Efe’nin haklı olması onu aşırı derecede sinir ediyordu. Herkes ile arasına yine soğukluk girmişti ve bu onu daha da üzüyordu. Yekbun ile konuşmak istiyor ve onun kardeşliğini hissetme ihtiyacı duyuyordu. Bir yandan da onun için telaşlanıyordu.

Efe derin bir nefes verdi. Yekbun için bir şeyler yapması gerekiyordu. Bu yüzden diyeceklerinin üzerinde çok düşünmeden dile getirdi, “Yekbun üzülsün istemiyorum. O benim canımdan biri. Onu bu denli üzecek ne yaptınız bilmiyorum ama bu kadar yıkılmasının bir sebebi de size fazlasıyla bağlı olduğunu söyleyebilirim ve bu benim açımdan hiç iyi değil. O yüzden-”

  Hira’nın kaşları çatılmaya başlamış ve Efe’nin diyecek olduğu şeylerin devamını dinlemek istememişti, “Ne dediğiniz veya ne düşündüğünüz umurumuzda değil. En azından benim açımdan. Evet, kalbi kırıldı. Biz kırdık. Evet, bize değer veriyor ama bizde ona değer veriyoruz. Aramızda geçen konu sizi ilgilendirmez. Ne de olsa siz Yekbun’un babası değilsiniz.”

Efe büyük bir bozguna uğradı. İlk ağzına sıralan kelimeleri yutmak zorunda kaldı. Ardından verebileceği bir cevap hazırladı, “Babası olmuyor oluşum, yeğenimi düşünmeyeceğim anlamına-”

  Bu sefer Rüzgar yumruklarını sıkarak lafını kesti, “Sizi Yekbun’u düşünme şekliniz bu mu?” eskiden yaşanan o stüdyonun yıkılmasında amcasından yardım istememiş, amcası da tek bir yardım teklifinde bulunmamıştı. Hem de zorlandığını bildiği halde. Buna rağmen Yekbun sesini çıkarmamıştı ve bunu hak ettiğini düşünmüştü. Rüzgar en çokta bu yönden amcasının kabalığına kızıyordu. Yekbun ile amcası arasında geçen sohbeti bilmese de Rüzgar’ın bile yardımını kabul etmeyecek kadar hırsla dolmuştu. Amcası onu da kırmıştı.

“Evet aslan parçası bu.” Efe’nin sinirleri zıplamıştı ve dişlerini sıkıyordu. Sanki bu gerginliği hastane duvarları bile hissetmiş gibiydi.

“O zaman siz hiç düşünmeyin. Çünkü ona bir aileden çok fazlalık oluyorsunuz.” Rüzgar o kadar keskin bir dille konuşmuştu ki Efe öne doğru birkaç adım attı ama Rüzgar kakarlı ve dik duruşundan ödün vermedi.

“Yekbun’un hayatında ben bir fazlalıksam sen neyi oluyorsun?” fısıltı halinde Rüzgar’a sesini duyurdu. Onu omzundan ittirdiğinde Çağın ve Anıl yerlerinden kımıldayıp Efe’nin önüne geçtiler.

“Bence yeterince olay çıktı. uzaklaşsanız iyi edersiniz.” Çağın öyle bir sert konuşmuştu ki sanki Efe’nin üzerine birazdan atlayacaktı. Bütün öfkesini ondan çıkarmak istiyordu.

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin