"Çünkü acı, gidenin değil kalanın hikayesidir. Ve hikayeler kalanlara aittir.."
Stefan Zweig
Hatam varsa mahzur görün.
Yorum ve oyları unutmayınnn. Çok uzun bir bölüm.
🌜
Hepiniz, belki de bir çoğunuz Momo'yu okumuştur. Kıvırcık ve karışık saçları, çıplak ayakları, cılız vücudu ve kocaman siyah gözleri vardı.
Momo'nun en iyi yaptığı şey, dinlemekti. Bazen rüzgarı, bazen insanları, bazende kendini...
Ben Yekbun ama içime saklanan bir Momo var benim. O Momo şimdi, ölüm sessizliğini dinliyordu. Belki hiç uzun olmadığı kadar uzun bir süredir.
Ben Çağın'ın göğsünde ağladıktan sonra ona az çok konuştuklarımızı anlattım. Sonra ikimizde derin bir sessizliğe gömüldük. Ne o, ne ben cesaret edebildik ninemin yanına girmeye.
Saatlerdir oturduğumuz sandalyede sadece ninemin odasına bakıyorduk. Yapayalnız ve boş koridorda arada bir hasta yakınları gelip gidiyor, hemşireler kontrole geliyor, doktorlar geçiyor ve o loş ışıkta yine ben ile Çağın kalıyorduk.
Dakikalar saatlere döndüğünden beri gözüme gram uyku girmemiş ve sadece kapıyı izlemiştim. O saatler boyunca ninem ile bütün anılarım zihnime dolmuştu.
Artık akşam oluyor, koridorun sonunda bulunan camdan güneş ışığı huzmesi giriyordu. Çağın'ın elimi bir an bile bırakmıyor ama hiçbir tepkide bulunmuyordu.
"Gençler." Diye neşeli bir ses geldi koridorun başından. Anıl'a ait neşeli bir ses. Nedensizce içim cız etti ve gözlerimi usulca kapadım.
"Ne yapıyorsunuz lan böyle ölü gibi?" Diye takıldı bize ve elini beline koyup bizi süzdü. Sonra ciddiyet kazandı ve etrafına baktı, "Kavga mı ettiniz?" Dediğinde Çağın ile tutuşan ellerimizi gördü. Kaşları daha da çatıldı.
"Ulan ne oldu?" Diye yanıma geldi ve önümüze çöktü."Mutlu olsanıza." Dedi bir çocuk gibi.
"Mutlu olun. Ninem çıkacak bugün. Rüzgar hazırlanıyor çıkmak için. Gideceğiz artık buradan. Hemde ninemle." Dediğinde kalbime bir ağırlık çöktü ve gözlerim dolmaya başladı.
Anıl gözlerimdeki yansımasına baktı ve hızla yerinden doğrulup ninemin odasına girdi. Kapı kulpundan nineme baktı ve derin bir nefes verdi, "Nine bunların hali ne böyle?" Dedi tebessüm ederek. Aralık kapıdan ninem ile göz göze geldik.
Gözlerimi kapattı, başını tavana doğru çevirdi. Gözlerimi kapattım ve boynumu geriye attım. Zaman ilk defa akıl almaz bir halde can çekiştiriyor, koşturup giderken bir anda hareket etmez hal alıyordu. Ben ninemin birgün öleceğini kabulleniyordum, ninem ise tam olarak bugün öleceğini. Bunu nasıl hissediyordu? Nereden biliyordu?
"Nine..." Dedi Anıl kısılan sesiyle. Gözlerim aniden açıldığında Çağın elimi bırakmadan yerinden hızlıca kalktı. Ninem kusuyordu ve soğuk terler döküyordu. Amcam mı zarar vermişti? Ninem böyle birşey olsa söylerdi. İzin vermezdi. Amcam birşey yapmayacaktı ona. Yapmış olabilir miydi?
"Nine! Doktor!" Dedi hızla Anıl. Korkuyla koridorun başına geri koştu. Çağın hemen ninemin yanına koştu. Ninem nefes almakta zorluk çekiyordu.
Doktor ve hemşireler içeri doluşurken Sahra ve Rüzgar asansörün içinden kol kola çıktılar. Buradaki telaşı gördüklerinde kaşları çatıldı ve hızlı yürüdüler.
"Nine..." Dedim uzun zamandır çıkmayan sesimle. Hemşireler Anıl ve Çağın'ı odadan dışarı çıkardılar. Anıl hemen pencerenin önüne geçti ve korku ile orayı seyretmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...