Aslında hikâye şöyle; herkes sevdiğinin kahramanı olmak ister. Her şey sevgiyle ilgili. Insan sevdiğini arar her zaman. Yollarda, sokaklarda, evlerde, her yerde...
*****Bavulumu arkamdan çekiştirerek ilerliyordum. Kerem'de arkamdan beni takip ediyordu. Yorgun gözüküyordu ve sürekli olarak mızıldanıyordu.
"Allah'ın tepesine daha ne kadar tırmanacağız?"
Göz devirip ona döndüm, "Söylenmeyi bırak artık. Hem centilmen olup benim bavulumu taşımak hiç aklından geçmiyor mu?"
"Oldu. Kendimi zor taşıyorum birde senin bavulunu mu taşıyacağım Yekbun hanım?"
Hayıflanarak bana baktı. Oflayarak yokuştan çıktım ve en sonunda düz yola döndüm. Dedemlerin evinin önüne gelmiştik. Arkamı dönüp bana yetişmek için hiç ama hiç çaba sarf etmeyen, yayıla yayıla gelen Kerem'e baktım. Başımı iki yana salladım ve önüme dönüp bu mavi kapıyı açmak için kulpuna uzandım.
Aklıma o gün bunu kapatışım geldi. Bu kapının kulpuna ne zaman uzansam aklıma o geliyordu. O gün. Çağın. Onla karşılaşmak neden bu kadar zordu? Hayatın bize verdiği tek şansı gerçekten kaybetmiştik. Buna hala inanması çok zordu ama öyleydi.
"Girmeyecek misin?" Yanımda dikilen Kerem beni ürkütürken aklımdaki düşüncelerden sıyrıldım. Başımı ona çevirip baktım. Sonra kapı kulpuna açtım ve bavulu arkamdan çektim.
"Ben geldim millet!""Höyt! Yekbun'um gelmiş!" dedem beni görür görmez sevinçle gülümsedi ve elindeki gazeteyi bir kenara bıraktı.
"Dedecim!" diyerek bavulu arkamda bıraktım ve bende ona gülümseyerek ilerledim. Dedem sandalyesinden kalkıp bana sarıldı.
"Yekbun'um, hoş geldin. Ne haber vermiyorsun kız sen? Alırdım ya ben seni."
"E sürpriz yapalım dedim canım." Dedem gülerek sırtımı sıvazladı. Onlarla telefonla konuşsam da görüşmeyeli dört ay oluyordu.
"Kızım!" diyerek içeriden babaannem çıktı. kolları açarak bana doğru geldi ve sarıldık. Sıkı sıkı sarıldım ona. Saçlarımı okşayıp omzumu öptü babaannem.
"Ah be kızım niye demiyorsun geleceğim diye? Sofra hazırlardım. Börek açardım. Bir şeyler yapardım."
"Ya babaannem, kaç defa diyeceğim tek başına yapma. Bende olayım diye.Ondan demedim. Birlikte açarız."
Babaannem gülümseyerek bana bakarken bakışları arkaya kaydı. Kaşları çatıldı. O sırada aklıma Kerem geldi.
"dedecim, babaannecim. Bir misafirimiz var." Diyerek Kerem'in yanına geldim ve elimi onun omzuna attım. Babaannem eliyle ağzını kapattı şaşırarak.
"Evleniyor musun?!"
"Sevgilin mi vardı?!" dedi dedem bu sefer. Aynı anda değişen yüzleri ile dilim tutuldu.
"Ha-hayır! Hayır, hayır. Kendinize gelin. Kerem benim modelim. Biliyorsunuz işim için. Buraya sergi için geldik. O da burada konuğumuz olacak."
"Ay, kızım yüreğime indi. Daha çeyizin bitmedi." Elimi alnıma vurdum. Kerem ise sessizce kıkırdadı.
"Merak etme babaannecim onu da bitiririz. Şimdi, Kerem biraz yorgun. Onun odasını hazırlayalım. Dinlensin. Yemek hazırlayalım. Yemek yedikten sonra iş için planlamalar yaparız. Sana uyar mı Kerem?"
"Tabi ki." Diyerek başıyla beni onayladı. Dedem ile Kerem'i aşağıda bırakıp babaannem ile yukarı çıktık. Amcamların odasını Kerem'e hazırlarken kendi odama geçip kıyafetlerimi koydum. Burada fazladan kıyafetlerim olsa da bana yetmezdi. Odaları hazırladıktan sonra dedem gazetesindeki bulmacayı çözmeye devam etti, Kerem yukarı çıkıp odasına geçti ve babaannemle biz mutfağa geçtik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...