3. BÖLÜM

1K 41 29
                                    

şarkı bu bölüme çok uyuyor. Okurken dinleyin.✨
*****

Kıyafetlerimi katlayarak bavuluma koydum. Gerekli olan bütün eşyalarımı topladım ve bavulun ağzını kapattım. Götürecek pek bir şeyim olmadığı için bavulum pek ağır değildi. Yatağımdan bavulu indirdim.

Aynadan kendime baktım. Belki gittiğim yerde, kendimi bulurdum. Asıl karakterimi. Sanki onunla saklambaç oynuyorduk. Onu asla bulamıyordum. Aslında bu düşünceler, bana yakın zamandır uğruyor. Kendimden nefret etmeye küçüklüğümde başladım. sonra hiçbir karaktere ve ruha sahip olmadığımı fark ettim. Başladığım rolleri devam ettirdim. Dışarı çıkacağım zaman hep babama yalan söyledim. Aklımda bir hedef olmadığı için ders çalışmak istemiyordum. Koca bir hayatımı neredeyse çöp ediyorum ve onu kurtarmak istiyordum. Nasıl yaparım orası meçhul.

Bavulumla birlikte odamdan çıktım. Babam işten gelmemişti. Tren biletini bana dün akşam vermişti. O sırada telefonum titredi. Cebimden çıkarıp baktım.

"Treni kaçırma. Vardığında haber et. İyi yolculuklar." Vardığımı haber ettiğimde bir kere bile arayıp sormayacağına iddiaya girebilirim.

Dış kapıyı açtım ve bavulu çıkartıp kapıyı çektim. Merdivenlerden aşağı indirip bir taksi çağırdım. Dışarı da onun gelmesini biraz bekledim. Taksi geldiğinde bavulu o bagaja koyarken bende arabaya bindim.

Sadece yolu izledim çenemi dayayıp. Gözlerimi kapattım ara ara. Bu yolculuk, yeni yer, yeni insanlar bana nasıl gelecekti? Oradakileri iyi tanıyıp ona göre davranmam gerekiyordu. Gözlemlemeden bir tavır sergileyemezdim.

Gittiğim yere bakmamıştım daha. Canım bakmak istemedi. Taksiden inince tren istasyonuna girdim. Benim gibi gitmek için bekleyen insanlarla doluydu.

Babam keyif alayım ve biraz da geziyim amaçlı tren hazırlamıştı. Doğrusu ilk defa böyle bir şey yapıyordu. Yani beni düşünüyordu.

Elimdeki bileti açıp baktım. Yolculuğum 8 saat 57 dakika sürecekti. Burası Kütahya'ydı ve ben İzmir-Tire'ye yolculuk yapıyordum. Saat şuan 09. 47 ve akşamüstü 19.02'ye kadar sürecekti.

Birazdan tren gelir diyerek ayakta beklemeye devam ettim. Korkuyordum. Ya babam ve annem gibi onlarda beni sevmezse? Kendi benliğimi bulur muydum? Neler yaşardım? Neler görürdüm? Nasıl insanlardı? Benim hakkımda ne düşünürlerdi?

İstersem şuan geri dönerdim ama hayır istemiyordum. Çünkü o ev sadece bir otelden farksızdı benim için. Beni bağlayan orada tutan bir şey yoktu. belki de, bir umut gittiğim yer bana iyi gelirdi. Eğer orası da iyi gelmezse ne yapabilirdim daha fazla bilmiyordum.

Gelen tren benimdi. Hızla yanımdan geçip giderken kıvırcık saçlarım geriye doğru rüzgar aldı. Tren yavaşlayıp tamamen durduğunda kapılardan birine yöneldim. Merdiven basamaklarından çıktım. Uzun bir yolculuk olacağı için yolcuların odaları vardı. Boş olandan birine girdim. Kapısını çektim. Bavulumu üst rafa koydum. Koltuğa oturdum ve biletimi yanı başıma bıraktım. Derin bir nefes verdim. Diğer yolculara bakıyordum. Yakınları gelmiş uğurluyordu. Benim ise ne uğurlayanım vardı, ne de karşılayanım. Belki de babam haber dahi etmemişti geleceğimden. Resmen beni başından atmıştı.

Tren hareket etmeye başladığında son kez baktım istasyona. Giderek uzaklaşıyordu. Ve onun yerini şehrin görüntüsü alıyordu. Telefonumu bu yolculuk boyunca kapalı tutmak istedim. Biletimin üzerine telefonumu bıraktım. Penceremi açtım ve oradan gelen rüzgarı tenimde hissettim. Ne kadar yumuşak ve zarifti. Dokunmaya kıyamıyor gibiydi hareketleri.

***

Çalan alarmım ile yerimden sıçardım. Belki uyurum diyerek telefonumu açıp alarm kurmuştum. Ve tahminlerimde yanılmadım. Uyuya kalmıştım. Bileti gösterdikten sonra dalmış olmalıydım.

Yani yapacak pek bir şeyim yoktu ve bende uyudum. Olay bundan ibaret. Çalan o kulak tırmalayıcı alarm sesini kapatıp esnedim. Dışarıda müthiş bir şey gördüm bir anda. Hızla ayaklanıp pencereyi açtım. Saçlarım okşayan rüzgar ile savrulurken ben yeşilliğin arasında, dağların arkasında batan ve müthiş bir kızıllığa sahip o gün batımını izliyordum. O kadar hayran kalmıştım ki. Bu, bu müthişti. İlk defa İzmir'e geliyordum. Ve bu kadar güzel olacağını bilmiyordum. Hayranlık dolu bakışlarla izledim etrafı.

İçeri girip hızla elime telefonumu aldım ve bu manzarayı belgeledim. İçeri tekrar girdiğimde sıradaki durağın Karpuzlu olduğu bildirildi. Benimkine iki tane daha durak vardı. O zamana kadar dışarıyı izlemeyi tercih ediyordum. O kadar müthiş olacağına emindim ki.

İyi hissediyordum. Ruhsuz gibi değildim ve içime dolan bir huzur vardı. ilk defa. Pencerenin camından yansımamı gördüm. Gülümsüyordum. Ve gülümsemek bana çok yakışıyordu. Bu halimi gördükçe daha da canlandım. Şimdiden iyi gelmişti burası. Nasıl bir etki yaratmıştı bilmiyorum. Ama hala içimde kabullenmeyeceğim hakkında şüpheler yer alıyordu. Bu yüzden canım hemen sıkıldı ve gülümsemem yavaşça soluklaştı. Kabul edilmezsem ne yapacaktım?

İki istasyon daha geçmenin ardından sıra benimkine gelmişti. Derin bir soluk verip hazırlandım. Bavulumu indirdim. Koridorda ilerleyip tren kapısına geldim. istasyonda durulduğunda kapılar açıldı. Dikkatle aşağı indim. Sağa sola bakındım. Kimsecikler yoktu. Ne benim gibi inen, ne beni almaya gelen. Şimdi ben ne yapacaktım? Kapı kapı dolaşıp, "Dedem siz misiniz?" mi diyecektim?

Babamı aramaya başladım. İlk telefonu çaldı ama açmadı. İkinci bir defa daha aradım. Yine çaldı ama açmadı. Şakaydı değil mi bu? Ona vardığımda haber etmemi istedi. Dün akşamda istasyonda indiğim de bana dedemleri nasıl bulacağımı söyleyeceğini söyledi. Şuan açmazsa burada ne yapacaktım?

"Aç baba hadi, aç." Diye telaşla söylendim. Annem gibi mi yaptı? O terk etmedi ama terk ettirdi. Yani beni yolladı ve kendisine yeni bir hayat kurdu belki de. Belki de aklında çok başka şeyler vardı. yani beni istemediğini her zaman dile getiriyordu ama böyle yaparak...

"Hayır..." tekrar tekrar aradım. Açmadı ve en sonunda telesekreter çıktı. büyük bir boşluğa düştüm. İçimde oluşan korku, üzüntü ve hayal kırıklığı ile gözlerim doldu. Öfke ve hıncım körüklendi. HERKESTEN VE HERŞEYDEN NEFRET EDİYORUM.

*****

Ah be Yekbun'um. Üzülme, seni seven insanlar olsun. Sen onlara bak. Hüzünlü kekim. Ben, biz seni çok seviyoruz.

Nasılız arkadaşlar? keyifler nasıl?

Bu bölüm nasıldı? beğendiniz mi?

Yekbun düşüncelerinde haklı mı sizce? siz ne düşünüyorsunuz?

Babasının davranışı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gittiği köyü bir kez gezmeye gitmiştim bu yaz. Gerçekten çok büyüleyici ve güzel bir yer. Burada da orada çektiğim fotoğrafları sizlerle paylaşacağım. Hatta yukarıda gördüğünüz o tren yolu gün batımı fotoğrafı bana ait. Fotoğraf çekmeyi çok severim. Sizde çekiyor musunuz?

903 kelime...

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin