37. BÖLÜM

222 17 0
                                    

  Hayat ne kadar zor olabilirdi biz gençler için? aileler ne kadar zorlaştırırsa o kadar. Onların verdiği her karar bizi etkileyebilecek kadar büyük bir etkendi.

Dert emanettir. Kaderin bir emaneti. Ailelerden bize verilen bir yük. Sırtımızda leke gibi yapışan, istesek çıkartmayacağımız, sanki imkansız gibi bir şey. Neysek onu yaşamak zorundaymışız gibi. Mahkum gibi. Suçlu gibi. Ellerine zincir bağlanmış gibi yaşanması zorunlu bir kaderdir, derttir.

Her şeyde birlikteyizdir. Birlikte aşar, birlikte kaldırırız ailede. Durum ne kadar böyle olsa da, birbirimize ördüğümüz duvarların farkında değilizdir. Hele ki ebeveynler, sanki çukura itilmişiz gibi hissettirirler. Ne kadar yanımızda olurlarsa olsun, bir o kadar da karşımızda olurlar. Ama herkesin bir hayatı vardır. Ona verilen bir hayat. Sanki onların da ikinci bir hayatıymış gibi hep bir karışma çabası da vardır ya onlarda. En çokta o yoruyor işte insanı. Yol göstereyim derken, yoldan çıkaran cinsten insanlardır onlar.

Kurmak istediğim bir hayat var kendime. Ben Hira. Bileklerindeki o zincirleri kırmak için uğraşan Hira. Hayatımın çoğunu kaybetmek ve kazanmak için verdiğim bir savaştı. Hâlâ öyle.

Küçüklüğüm odamda annem ve babamın kavga seslerini duymakla geçti. Onlar kavga ederken bazen duymamak için kulaklarımı kapatmak yetmezdi. Dikkatimi dağıtmak için içimden kelimeler sayardım.

Sevgi, güven, aile, yuva, aşk, bebek, anne, baba, acı...

İçimden hep hızlıca tekrar ederdim bu sözleri. Annem ile babam kavga ederken duyup duymayacağımı umursamadı hiç. Boşandıkları gün umursamadılar beni. Annem, babamdan ayırırken düşünmedi beni. Buraya gelirken ağlayışlarımı umursamadılar. "Sus!" dediler sadece. Sus. Hira sus. Sen sus. Sen kes. Sen konuşma.

Susmadım. Hiç susmadım. Hiç dinlemedim. Hep konuştum. Hep cevap verdim. Üzenleri üzdüm, kıranları kırdım. Umursamadım. Bana zarar verecek insanları neden hayatımda barındırayım?

Güçlü durursam, dik durursam hayatta her şeyi kazanırdım sanıyordum. Öyle değilmiş. Bazı duvarların yıkılması zormuş. Yıkana kadar umutlarım kırılabilirdi. Ama yapardım. Sonrası için yapardım.

Lise bitiyordu artık. Kendimi değişimli öğrenci olarak Fransa'ya yollamak istiyordum. Bunun için ilk önce üniversite kazanmalıydım. Ailem üniversite okumamı istemiyor. Ama onların istekleri ile değil, kendi isteklerim ile ilgileniyorum. Bu yüzden yaz bittiğinde burada eğitimimi bitirip Çağın ile İstanbul'a gidecektim. O da sınavları kazanmıştı. Burada eğitimimi açık öğretime alıp onunla gidebilirdim. Gerçi onun orada nasıl kalacağı daha belliydi ama ayarlanırdı. Hayallerim için gereken her şeyi yapmalıydım.

Bunları düşünürken elimdeki tabak yere düşüp kırıldı. Ben ne olduğunu anlamadan olduğum yerde duraksadım. Bahçede herkes bana bakıyordu. Kurulmuş sofraya götürdüğüm turşu tabağı elimden düşmüştü.

"Hira. Ah Hira! Ne yaptın böyle kızım?" diyerek yanıma geldi annem. İyi miyim diye baktıktan sonra kenarda duran süpürge ile kovayı aldı.

"Aklın nerede senin kaç gündür?" diyerek atarlandı.

"Kızım böyle olmaz ama. Alış biraz şu ev işlerine. Lazım olacak." Diyerek imalarda bulundu yengem. Sinirle baktım ona.

"Neye lazım olacak ya? Neden alışıyormuşum?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Ne yapacaksın evde? Yan gelip yatacak mısın? Bize yardım edeceksin. Daha evleneceksin. Bilmiyor musun?"

Ne evlenmesiydi bu? Hiçbir şey anlamıyordum. Masadaki herkes suspus olmuştu. Annem yerden başını kaldırmıyordu.

YEKBUNUM (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin