Dün akşam eve geç gelmiştik. Yorgunluk ile yatmıştım. Utku'da halasına gitmişti. Neyse ki burada halası vardı da ona yer bulma telaşına girmemiştim.
Sabah kahvaltısından sonra hemen kendi yaptığım keki bir tabağa koydum ve poşete koydum. Onu aldım ve dışarı çıktım. Dedem ve babaannem çardakta oturuyorlardı.
"Kızım, nereye?" Dedi babaannem.
"Hira'ya. Ona yeni denediğim kekten yedireceğim." Diyerek bahçe kapısına yöneldim.
Onlar birşey demeye kalmadan çıktım. Bahçeye giden yollardan koşarak geçtim. Elimdeki kek tabağını düşürmemek için özen gösterdim.
Heyecanlıydım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Belki de koştuğum içindir ama koşmadan bile bu kalp çok hızlı atacaktı.
Tamam kabulleniyorum, birşeyler hissediyorum. Ama bunları söylemek için erken, belli etmek için tam zamanıydı.
Onların damına yaklaştığımda kapının önünde durdum ve saçımı düzelttim. Derin bir nefes verdim ve sürgülü kapıyı açıp içeri girdim. Arkamdan kapatıp dam'a doğru yürüdüm.
Yavaş adımlarla hayvanların yanına yanaştım. Çağın yüzüme bile bakmadan samanları hayvanların önüne koymaya devam etti. Ama bu biraz daha farklıydı. Daha sert ve öfkeyle koyuyordu.
Bana dönmeden, görmezden gelir gibi ineklerin önüne samanları atmaya devam etti. Boğazımı temizleyip kendimi belli etmeye çalıştım.
İlk duraksadı, sert bir nefes verdi ve yine samanları dökmeye devam etti. Kendimi ezik gibi hissettim. Budala. Enayi. Olabilecek en alçak mertebe. İçimden kızdım kendime. Bana resmen trip atıyordu. Görmezden geliyordu. Oysa o hep gözlerime bakardı. Şimdi... Boşluktaydım. Her zaman ki gibi...
Ben o boşluğu onunla doldurmak isterken hemde. Hiç sevmedim, sevilmedim. Oysa şimdi... Farklıydı işte.
Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Tekrar duruldum. Baktım, baktım, baktım... İlk defa bu kadar uzun baktım ben. Ve ilk defa onun gözleriyle denk gelmek için değil oldum. Ama olmadı.
"Çağın-
"Ne var, Yekbun?" Bir anda yükselen sesinden sonra, bana döndüğünde gözlerimizin birleşmesi ile ismimi sakince söyledi.
"Ben sana kek getirdim."
"Teşekkürler ama kek sevmem." Dedi ve tekrar işine döndü.
"Pekala, bak. Kek bahane tamam mı? Ben sadece senle konuşmaya geldim."
"Hı-hı." Dedi ve beni takmadan işine devam etti. Tırmığı kenara bıraktı ve diğer şamanlara doğru yürüdü. Keki hemen kenara koydum ve Çağın'ın kolundan tutup çevirdim.
"Yüzüme bak. Ne oluyor?"
"Ya sen bana niye kek getiriyorsun ki? Getirme! Getirme Yekbun, getirme!"
Ani yükselişi ile korkup sadece ona baktım.
"Git! Git Utku'ya ver! Git Utku ile konuşmaya çalış!"
"Sen... Bizi mi dinledin?"
"Aaa! Çok pardon, özür dilerim! Sevgilin, demeliydim!"
Yüzüme karşı cümleleri haykırdıktan sonra arkasını dönüp yavaş adımlarla yürüdü.
"Bak özür dilerim. Bir anda gerçekleşti tamam mı? Bir anda geldi. Geleceğinden haberim bile yoktu ama arkadaşımdı. Eski arkadaşım. Asla düşündüğün gibi birşey yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...