"Yıldızlar güzel değil mi?" gözlerim göğe takılı kalmıştı. Oradan çekmek çok zordu. Dedemin sesi ile zar zor ona baktım.
"Onlar çok güzel. İnsan bakınca gözünü alamıyor."
Dedem ilk başta bana sonra o da gökyüzüne baktı, "Biz çocukken çardağa uzanır ve bütün gece yıldızları seyrederdik. Onlar hakkında hikayeler uydurur, birbirimize anlatırdık."
"Nasıl hikayeler?"
"Bir gün gökteki en küçük yıldız diğer yıldızları çok kıskanırmış. O kadar çok kıskanırmış ki az parladığı için artık bu gökten kayıp gitmek, en azından başkalarının dilekleri olmak istiyormuş.
Hep çocukların o parlak yıldız için kavga ettiğini, hikaye yazdığını ve sahiplendiğini duydukça bu isteği daha da artarmış. O da parlamak için elinden geleni yapmayı çalışıyormuş. Hep sevilmeye çalışıyormuş. Ama bakmış ki parlamaya çalıştıkça kendisine zarar veriyor, zaten çabası da bir işe yaramıyormuş. O da sadece küçük yıldız olarak kalmayı kabullenmiş. Kendisi sevmek istemiş. Sevmişte. Suçlamamış sevilmediği içi kendini. Her zaman içinden "kendimden nefret ediyorum" diyen yıldız artık, "kendimi seviyorum. Sevmeyenin canı batsın" diyormuş.
Bir gün yine gökte böyle düşünürken küçük bir oğlan çocuğunun ona baktığını görmüş. Çocuk bakmış, bakmış. Sonra demiş ki, "Bu benim yıldızım." Diğer arkadaşları şaşırarak dönmüş ona. Yıldız tabi. O da hayatının şokunu yaşamış. An kulağıyla çocuğu dinlemiş.
Arkadaşları ona gülmüş, "niye en küçük yıldız?" demişler. Çocukta konuşmuş, "büyük olunca, güzel olunca, parlayınca yıldızların bir anlamı yoktur. Onu seversen anlamı olur. Bende bu yıldızı sevdim. Ben sevince çok güzel oldu." Yıldız bunu duyunca içindeki hırs değil, sevgi onu parıl parıl parlatmış. Öyle parlamış ki diğer yıldızların havası sönmüş."
Dedem hikayeyi anlatırken gökyüzüne bakmayı sürdürüyordu. Bende bir yandan onu dinliyor, arada bir ona bakıyordum. Bu masal bana o kadar tanıdık gelmişti ki ve bir o kadar güzel.
"Dede bu masal çok güzel. Peki o yıldızı seven çocuk sen miydin?"
"Belki ben, belki sen. Ne fark eder?" bana kocaman gülümsedi. Ardından sırtımı sıvazladı.
"Hadi bakalım, ben yatıyorum. İyi geceler." Diyerek çardaktan kalktı. Dildar babaanne yorgun olduğu için erkenden yatmıştı. Benimde uykum vardı. Ama canım içeri geçmek istemiyordu.
Çardakta suspus oldum. Dedemin kapısını kapatma sesi duyduktan birkaç dakika sonra yerimden kalkıp hızla merdivenlerden yukarı çıktım. Parmak uçlarında yürüyerek odama sessizce girdim. Yastık ve bir pikeyi aldım kollarımın arasına. Çocuk gibi bir gülümseme ile merdivenlerden sessizce ve dikkatle indim. Tekrar bahçeye çıkıp hamağa geçtim.
Yatacağım yeri elimle silkeledim. Yastığımı koyup, pikeyi üzerime örttüm. Hafifçe esen bahçedeki ağaçların yapraklarından bir şırıltı çıktı. Sonra biraz daha esti, yine şırıltı duyuldu. Hamak beşik gibi salladı. Sanki ninni söylüyordu ağaçlar. Baykuşlardan biri öttü. Cırcır böceklerinin sesi duyuluyordu. Bebek gibi uyulurdu burada.
Keyifle gökyüzüne baktım. Küçük büyük tonlarca yıldız vardı. Hangi birisini sahiplenebilirdim ki ben şimdi? Bu gece çocuktum. Çocuk olacaktım. Yaşayamadığım bir dokuz yaşımı belki de. Belki de sekiz. Fark etmez. Herhangi bir yaşımı şimdi yaşayacaktım.
Yıldızlardan şekil çizdim parmağımla, ardından onlarla ilgili hikayeler kurdum aklımda. Uyumamak için zor tutuyordum kendimi. Gözlerim her kapandığında açma çabasındaydım. Bir açtım. Parlak yıldızlar, sonra bir karanlık. İki açtım. Parlak yıldızlar ve karanlık. Üç açtım. Parlak yıldızlar ve sonrası yok...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEKBUNUM (TAMAMLANDI)
General FictionDÜZENLENECEK! Eski halini okumasanız daha iyi :)) "Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." Yekbun'un muhteşem hikâyesi ise bir yolculuk ile başladı. Dertlerini, hayatını ve kend...