82. Bölüm: Ali Fırat & Tuncay Tuğlacı

57 4 0
                                    

Önündeki arabaya, araya kibrit kutusu giremeyecek kadar sokuldu. Feribotta park etme adabı öndekine iyice yanaşmaktı ama galiba biraz fazla kaçırmıştı. "Neyse" dedi içinden. Zaten yapacak bir şey de yoktu. Arkadaki de kendine yanaşmıştı.

Kimseye bilgi vermemişti. Ne ailesi ne de adamları Bursa'ya gittiğini bilmiyordu. Hatta Tuncay Albay'ın bile haberi yoktu kendisine geldiğinden.

Ferdi karşı olsa da, Ali Fırat eski komutanı Tuncay Albay ile görüşmeye kararlıydı. Gerçi Ferdi'nin çekincelerine katılmıyor da değildi. Bu nedenle dikkatli olacaktı. Paşa'yı öldürme planlarından asla bahsetmeyecekti. Sadece Paşa'daki gariplikleri anlatıp Albay'ın yorumlarını dinleyecekti.

Bursa'ya geldiğinde saat 13:30'u, Karacabey'e gittiğinde ise 14:45'i gösteriyordu. Tuncay Albay teşkilattan ayrıldıktan sonra Karacabey'in Boğazköy isimli tatil beldesine taşınmıştı. Ali Fırat tarif üzerine 15:35 gibi Boğazköy'e girdi. Bir tarafı deniz, bir tarafı orman, harika bir yerdi. Turizm mevsimi
açılmadığı için terk edilmiş bir kent görünümündeydi.

Daha önceden Aydın'a yazdırdığı adresi çıkardı.

"İzci Mahallesi, Kuyu Sokak, No:26 Boğazköy/Karacabey-Bursa."

Yolda görebildiği nadir kişilerden birine İzci Mahallesi'ni sordu. Şahısın tarifi üzerine sürdü arabasını. Büyük siteler, devasa apartmanlar, lüks villalar yoktu. Her yan köy evleriyle çevriliydi. Eski yerleşim yeriydi demek ki, Boğazköy'ün asıl sahiplerinin oturduğu yerler.

Kuyu Sokağı ardından da 26. numarayı buldu. Geniş bahçeli, şirin bir evdi. Ali Fırat bahçenin demir kapısının ipini çekerek açtı ve içeri girdi.

Yol mermer döşenmişti. Kapının hemen yanında çeşme vardı. Diğer yanına da duş yapılmıştı. Bahçe güzelce bellenmişti. Çeşit çeşit meyve sebze yetiştirilmişti. Yarım metre genişliğindeki mermer yolda yürüdü ve evin girişine ulaştı. Mermer zemin üzerine yaklaşık 2.5 metre yüksekliğinde ızgara biçiminde tahtalar yerleştirilmiş ve her yanı üzüm sarmıştı. Ali Fırat uzun boyunun avantajını kullanarak üzümlere ulaştı, bir iki tane kopartıp ağzına attı.

Kapıya doğru adım attı ki pencerenin perdesinin aralandığını ve bir pompalı tüfeğin kendisine doğrultulduğunu gördü. Perdenin ardındaki şahıs her kimse yüzü görünmüyordu. Tüfeğin namlusu salkımlar arasından süzülen ışıkta parıldıyordu. Ali Fırat bir an silahına davranmayı düşündü ancak bu pek mantıklı değildi. Bu mesafeden bir pompalı tüfeğe karşı hiç şansı yoktu. Ne yapacağına karar veremedi. Bir iki santim kenara sarsıldı. Ancak namlu derhal aynı yöne hareket etti. Belli ki perdenin ardındaki kişi dikkatliydi ve ucuz numaraları yiyecek gibi görünmüyordu. Tetiğe dokunsa Ali

Fırat'ın göğsünü parçalayabilirdi. Acaba yanlış eve mi gelmişti? Ev sahibi, üzümlerinin yenmesine mi kızmıştı? Kendisini hırsız mı zannetmişti? Bir an tüyleri diken diken oldu. İmam Sait ve fedaileri evi basıp Tuncay Albay ve eşini öldürmüş, kendisine de pusu hazırlamışlarsa! Ter boşandı. Keşke iki adamını yanına alsaydı.

Silahın namlusu yukarıya doğru ritmik bir biçimde kalktı, indi. Ali Fırat bir an anlam veremedi. Silah seri hareketlerle iki kez daha yukarı kalktı, indi.

Ellerini kaldırması isteniyordu. Denileni yaptı. Üzüm salkımlarına dokundu parmakları.

Kikirdeme sesleri geldi içeriden. Perdenin ardındaki bir kadın sesi "Yeter bu kadar Tuncay. Valla çocuk kalpten gidecek" dedi. Perde açıldı. Tuncay Tuğlacı sert bir ifadeyle Ali Tırat'a bakarken, karısı gülümsüyordu.

Şaşırdı. Böyle bir "Hoş geldin" beklemiyordu. Görüşmeyeli Albay'ın espri anlayışı epey değişmişti.

Albay, bıyık altı gülümsedi. "Bir daha kimsenin üzümünü izinsiz yeme Fırat" dedi. Karı koca gülüştüler. Bayan Tuğlacı,

Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin