Ulular Meclisi Comsan Holding'in Mecidiyeköy'deki genel müdürlüğünde toplandı. Comsan Holding, cemaatin en küçük holdinglerinden biriydi. Ticari faaliyetleri ve karlılık oranı göze batmayacak seviyedeydi. Çok temiz kalmış bir gruptu. İslami yapılanmanın karakteristik çalışma adabı bu şirkette yoktu.
Mini etekli bayanlar, gece hayatı olan beyler, küçük bir azınlık olsa da küpe takan genç erkekler, gayet modern ve Avrupai görünümlü orta düzey yönetim ve tamamen cemaate bağlı olsa da bunu çalışanları da dâhil hiç kimseye belli etmeyen üst yönetim. Comsan Holding, Atatürkçü derneklere yaptığı bağışlarla ve üst yönetim haricindeki bütün çalışanları, özellikle Atatürkçü, demokratik gençlerden seçmesiyle Cemaat açısından çok özel bir şirketti. İşi o derece sıkı tutuyorlardı ki sırf Atatürkçü görünümü sağlamlaştırmak adına, emekli bir generali halkla ilişkiler müdürü olarak binlerce dolar maaşla işe almışlardı. Generalin tek görevi çeşitli derneklerin düzenlediği Atatürk konulu yemek ve seminerlere Holdingi temsilen katılmaktı.
Ceviz ağacından yapılmış koyu kahverengi toplantı masasının yüzeyi, kullanılan kaliteli verniğin etkisiyle pırıl pırıl parlıyordu. Bir memurun emekli ikramiyesinden daha yüksek bir meblağ tutan bu değerli masa etrafında toplanmış olan 'badem bıyıklı tatlı su İslamcıları' rahat deri koltuklarına gömülmüştü.Cihangir Bey, üyeleri soğuk bakışlarla süzüyordu. Üyeler başkanlarının gözlerindeki küçümseyici ifadeyi kolayca okuyorlardı. Her biri başlarını öne eğmişti, mahcuptu. Başkanlarının da cinayet haberinden sonra kıçından ter atarak kaçtığını bilseler bu kadar ezilmeyeceklerdi ama...
Cihangir Bey esaslı bir fırça atma niyetiyle lafı birkaç defa ağzına getirdi ama söyleyemedi. Sanki her seferinde karısı gelip eliyle ağzını kapatmıştı. "Lütfen, toplantıda sakin davran", "Cemaatin gidişatını değiştirecek kararlar alma", "Her ne olursa olsun ılımlaştırma politikası yürümeli, devam etmeli..."
Toplantı masasının başköşesindeki koltuğundan bütün üyelere son bir kez baktıktan sonra,
"Arkadaşlar, toplantıya başlayalım. Zaten çok geciktik" dedi. O kadar sinirin, öfkenin ardından gelen tek sistem 'Zaten çok geciktik' oldu. Yumuşama politikası sürmeliydi. Bu adamlara veya benzerlerine mecburdu.
Toplantı, cinayetlerin anatomisiyle başladı. Ellerinde tüm ayrıntılar ve olay yeri fotoğrafları vardı. Polis içindeki cemaat mensupları, bütün yaşananları bildirmişti. Rapor, Cihangir Bey'in emriyle bir üye tarafından yüksek sesle okundu.
Ulular Meclisindekilerin, raporu dinlendikçe renkleri kaçıyor, kanları çekiliyordu. Hele ki maktullerin fotoğrafı... Gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Az önce Cihangir Ateşdağlı'nın bakışları altında ezilen ve keşke kaçmasaydım diye düşünen üyeler, şimdi son derece isabetli bir iş yaptıklarını düşündüler.
Rapor bittikten sonra Cihangir Bey görevliye, çay servisi yapılması konusunda talimat verdi.
Çaylar gelene kadar hiç kimse konuşmadı. Herkes şoku atlatmaya çalışıyordu. Cihangir Bey de afallamıştı. Toplantıdan önce raporları incelememişti.
Yudum yudum içilen çaylar esnasında Allah'ın kelamı dahi edilmedi. İki arkadaşlarının öldürülmesinin tek bir sebebi olabilirdi: "Ulular Meclisi" üyesi olmak... Ve onlar da Ulular Meclisi üyesiydi.
Cihangir Bey de toparlayamadı kendini. Nelerden bahsetmesi gerektiğini karısıyla kararlaştırmışlardı ama toplantının seyri değişmişti. Çayları tam zamanında istediğini düşündü.+
Üstlerine ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Beyinlerini kurt gibi kemiren bir soru oluşmuştu.
"Sıra kimde?"