63. Bölüm: Bursa'ya yolculuk

102 6 1
                                    

Sabah bir sırt çantası ile çıktılar evden. Belli bir adreste kalmalarının tehlikeli olduğunu söylemişti Hasan. Tehlike her yerden gelebilirdi. Kara Zipkalılar'dan, tarikattan...

Taksim'deki İş Bankası'na uğradılar. Bilgisayar korsanlığıyla tarikatın hesaplarından yüklü bir miktarı kendi hesabına aktarmıştı. Çektikleri paraları sırt çantasına iyice zulaladıktan sonra bir galeriye gittiler.

Sabahın dokuzunda gelen iki genci ciddiye almadı galeri sahibi. Ercan ve Hasan'ın kaybedecek vakitleri yoktu.

"Mercedes Vito veya benzeri bir araç arıyoruz. En fazla bir iki yaşında olsun. Ödemeyi peşin yapacağız" dedi.

Galeri sahibi kendisini "kartvizit falan bastırmayacağız" demeye hazırlamıştı ki, gelenlerin ayaklı ajanslarından değil' müşteri hem de yağlı bir müşteri olduğunu gördü. Yüzünde çiçekler açtı.

"Buyursunlar şehzadelerim! Emredin! Galerimiz hizmetinizdedir." Ellerini ovuşturarak iki şehzadeyi (!) içeri aldı. Pazarlık yapılmadı. Galeri sahibi fiyatı söyledi. Hasan da çanta dan paraları çıkartıp saydı. Galerici devir teslim işlemini nasıl yapacaklarını sordu.

"Daha sonra yaparız" dedi Hasan. "Şimdilik kendi aramızda yapalım yeterli" diyerek tamamladı sözlerini.

Arabayı aldıklarına, parasını ödediklerine dair bir belge düzenlediler. Aybike ve Bahar hastaneden çıkıp yurda yerleşeceklerini söylemişti. Adresi aldılar. Beyaz Mercedes Vito yağ gibi akıyordu yollarda. Ercan da bir o kadar iyi kullanıyordu. Son yaşanan olaylardan sonra buruk da olsa mutlu hissetmişti kendini Mercedes'in direksiyonunda.

"Bankadaki paralar kimindi?" diye sordu. Bir gözü yolda bir gözü Hasan'daydı.

Benim" dedi Hasan. Aslında Ercan'ın hangi anlamda sorduğunu gayet iyi anlamıştı ama uzun uzun anlatmak istemiyordu.

"Peki, nereden buldun?" dedi Ercan. İlk sorusunu da aynı maksatla sormuştu.

"Anlatması uzun iş. Kısaca hackerlik diyelim."

"Öyle olsun bakalım" dedi Ercan. Dikkatini iyice yola verdi.

Bahar ve Aybike sabah 7.00 civarında hastaneden çıkmıştı. Kendilerini düne göre gayet iyi hissediyorlardı. Aileleri ile beraber yurda geldiler. Yurt yönetimi dönem ortasında kayıt kabul etmiyor olsa da iki kızın sıra dışı durumunu göz önüne alarak olumsuz bir cevap vermekten kaçındı. Bunda Bahar ve Aybike'nin yurtta kalan arkadaşlarının da etkisi olmuştu.

Yurdun kafesinde sabah çayı içiyorlardı.

"Baba siz dönün artık işiniz gücünüz aksamasın" dedi Bahar. Haklıydı da. Apar topar gelmişlerdi memleketlerinden. Aybike'nin babası bir gün daha kalmayı teklif etti. Gerek olup olmadığına dair uzun bir sohbet başladı.

Çaylar üçüncü sefer tazelenirken sohbetin galibi Bahar ve Aybike oldu. Annelerin "Kendinize dikkat edin", "Yurttan dışarı çıkmayın, bir tek okula gidin gelin" öğütleri ve kızlardan gelen "Baba yavaş sür!" tembihleriyle göz yaşartan vedalaşma yaşandı.

Telefon bayisinden çıkıp tekrar arabaya bindiler. Hasan birkaç tane hat aldı, iki de yeni telefon. Ercan nasıl bir gidişat içerisinde olduklarını anlamıyordu.

Tekrar arabaya bindiklerinde yüz ifadesindeki şaşkınlık apaçık okunuyordu.

"Tüm bunlara gerek var mı?"

"Abi, sür arabayı. Bir yandan da beni dinle."

Ercan sürmeye başladı, Hasan da konuşmaya.

"Bak abi, bir kez daha söylüyorum. Ben bir tarikat üyesiyim ve bu tarikat oldukça acımasızdır. Bir şekilde içinde bulunduğumuz durumu öğrenirlerse her ikimizi de öldürürler. Üstelik tek problemimiz bu değil. Bir de Kara Zıpkalılar var. Kitapları ve bilgisayarı incelerlerse ve hüddamlıkla ilgilendiğimi, tarikatla bir bağlantım olduğunu tespit ederlerse bizi kurşuna dizerler.

Bu arada cin hala faal. Biz onu yok etmezsek o, kızları yok edecek. Anlıyor musun Ercan Abi? Beni soru yağmuruna tutmaktan vazgeç artık, zaten kafam karışık."

Ercan epeydir böyle bir fırça yememişti. Tanıyamıyordu Hasan'ı. Konuşamayan, insanın yüzüne bile bakamayan bir çocuktu ilk geldiğinde.

Yurda geldiler.

Ercan, yeni aldığı hat hemen açılmadığı için eskisinden aradı kızlar. Kızlar çarçabuk indiler yurdun kafesine. Bahar hasretle sarıldı sevgilisine. Aybike de sarıldı Ercan'a. Hasan'a karşı soğuktular. Sadece "Merhaba" dediler.

Ercan, Miray ve Berke'yi cinin öldürdüğünü anlattı. "Siz de daha önce o odaya girdiğiniz için tehlikedesiniz" dedi. Cinin onlara da musallat olabileceğinden bahsetti. Laf arasında sitemlerini sundu sevgilisine, "Sana o kadar bu işlere merak salma dedim aşkım." Mahcuptu Bahar.

Bir süre daha dinledi Hasan. Bahar ve Ercan konuşurken Aybike'nin kaçamak bakışlarını fark etti. Sohbete dâhil olması gerektiğini düşünerek çantasındaki muskaları çıkardı. Birini Bahar'ın diğerini de Aybike'nin önüne koydu. Kızlar, şaşkın şaşkın bakıyordu.

"Berke ve Miray'ı öldüren cin size de musallat olabilir. Onu yok edene kadar bu muskaları takmanızı istiyorum" dedi Hasan. İlk günlerdeki gibi ayaklarının ucuna veya ellerine bakmıyordu. Bahar ve Aybike'nin gözlerinin içine bakıyordu.

İkisi de karşı çıktı. Muskaları takmak cinlerin onları da öldürebileceğini kabullenmekti. Buna inanmak istemiyorlardı. Ercan müdahale etti:

"Bu sefer durum ciddi. Anlıyorum kabullenmek zor. Ben de kabullenemedim ama tehlikedesiniz. Hadi aşkım, tak şunu. Hadi Aybike sen de."

Hasan ikisine de kısa bir dua ezberletti. Zorda kalırlarsa gözlerini kapayıp bu duayı okumalarını istedi. Birkaç sefer tekrarlattı. İyice ezberlediklerine emin oldu. "Unutmamak için her iki saatte bir tekrarlayın" dedi.

Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin