51. Bölüm: Psikologun ofisi

118 5 0
                                    

Psikolog, masanın çaprazında duran dizüstü bilgisayarından bir sonraki randevunun yeterli olacağını düşündü. Telefonu kaldırıp 12'yi tuşladı. Kliniğin ilkokul mezunu Safiye teyzesi açtı telefonu.

"Kantin büyrün" dedi orta Anadolu şivesi ile. Acıkmıştı biraz. Sütlü bir nescafe ve kaldıysa kurabiye iyi giderdi.

"Safiye teyze kurabiye kaldı mı?"

"Bitecedi eme ayurdum tohtor beğ. İki tipsi de su büreği vurdum fırına, valla hipsini yiyiverdi misafirler. Bir tabak götürdüm bida istedile. Eme ayurdum ondan da üç beş dilim."

"Bir nescafe ile birlikte bir şeyler hazırla madem. Çok koyma ama size de kalsın." Safiye teyzenin kalan kurabiye ve börekleri eve götürdüğünü biliyordu. Hatta bazı zamanlar eve daha çok götürebilmek için bolca yaptığının da farkındaydı. Ancak içinde bulunduğu güç koşulları, eşek kadar olmuş ipsiz sapsız serseri oğullarının hala annelerinin eline baktığını bildiği için ses çıkarmıyordu.

Anadolu'nun cefakâr, gün yüzü görmemiş, dertli kadınlarından biriydi Safiye teyze. Aslında ona baktıkça psikologların fildişi kulelerden çıkıp bu insanlar üzerinde saha çalışmaları yapması gerektiğini düşünüyordu.

Birbirine ne de çok benziyordu bu tarz insanlar. Gülmeyi, sevmeyi, neşeyi unutmuşlardı. Çocukluk dönemlerinden kalma bir hatıraydı sanki gülümsemek ya da sadece çocuklara ve televizyondaki zengin insanlara ait bir olguydu.

Hayatın onlara biçtiği kumaş dayaktı, fakirlikti, eğitimsizlikti, çocuklarının askerde şehit olmasıydı ya da hırsız, ipsiz sapsız olmasıydı. Şansı iyiyse kapıcı ya da amele olabilmesiydi. Bir somuna, bir parça peynire, iki tane kara zeytine şükretmekti hayat onlar için. Ne eşten beklenen bir çiçek ne sevgi sözcüğü ne de anneler gününde çocuklarından gelen bir hediye...

Hayatın karanlık yüzü o kadar yoğun bastırıyordu ki, uzun süre ışığı görmeyen gözler karanlığı aydınlık zannediyordu.

Beyin, hayatın tüm acı yönlerini ele alıp, bilindik neşeyi, mutluluğu çıkardıktan sonra, yeni kodlamalar yapıyor; yeni neşeler, mutluluklar üretiyordu.

Daha az acı olanlar iyi, orta dereceli acılar normal, ağır acılar ise kötü olarak kodlanıyordu. 0 nedenle evlenme yıl dönümünün hatırlanmaması kimileri için boşanma nedeniyken, mutsuzluktan kahrederken; diğerlerinin beyninde böyle bir mutsuzluk kodu yoktu.

Evlenme yıldönümü pi sayısı kadar anlamsızdı Safiye teyzeler için. Kocasının sinirli olduğu bir anda her nasıl olduysa dayak atmayı unutması sevinilecek bir durumdu.

Sosyologların, psikologların incelemesi gerekiyordu bu hayatları ama ne yazık ki hiçbir getirisi olmaması ve devletin bu tarz araştırmalara destek vermemesi bu incelemeleri imkânsız kılıyordu. Arada bir aklına esiyordu birkaç idealist meslektaşını alıp Anadolu'ya gitmek ama... Her dakikası para basan bu kliniği bırakmak da...

Safiye teyzeyi her düşündüğünde üniversitedeki sıkı sosyalist fikirleri canlanırdı gözünün önünde. Nereden nereye... Şimdi sosyete doktoru olmuştu.

Kapı tıklatıldı. Safiye teyzenin on dört yaşındaki kızı elinde tepsiyle girdi içeri. Gülsüm, annesiyle birlikte kantinde çalışıyordu. Cam tabağa özenle yerleştirilmiş iki dilim su böreği ve kurabiyeleri dikkatle masaya bıraktı. Kız tabağı masaya bırakırken, öteki elinde dengede tutmaya çalıştığı nescafeyi doktor almıştı. Gülümseyerek çıktı dışarı. Doktor kızın göğüslerinin her zamankinden daha fazla büyük olduğunu fark etti. Kim vardı ki bugün? Aaa tabi! Tekstilci Ekrem Beylerin 17 yaşındaki yakışıklı oğlunun randevusu vardı bugün. Sekreter kızla bir olup o çocuğun seans günlerini takip ediyorlardı.

0 gün hepsi bir başka süslü oluyordu. Gülsüm, gelen zengin ailelerden birinin çocuğuyla aşk yaşamayı, evlenmeyi ve annesinin kaderini yaşamamayı istiyordu. Diğer personelin de durumu pek farklı değildi. Evli muhasebecisi haricinde sekreteri, hostes kızlar; orta yaşlı veya yaşıtları zengin erkeklerin gözlerinin içine bakıyorlardı. Henüz gençlikleri yerindeyken "televole' hayatını ucundan kıyısından da olsa tatmak istiyorlardı.

Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin