Ali Fırat erkenden kalktı. Eşi ve kızıyla kahvaltı ettikten sonra çıktı. Arabaya binene kadar, nereye gideceğine karar vermemişti. Psikolog ile tam anlamıyla konuşamamışlardı. Gidip konuşmak istiyordu ancak kendi psikolojisinin bu konuşmaya hazır olduğundan emin değildi. Kahve içmesi
gereken iki kişi vardı. Biri İmam Sait diğeri Arif Paşa. Ne var ki, ikisi de kahveden hiç mi hiç hoşlanmıyordu! Kolay olmayacaktı!Randevu almadığını düşünerek psikoloğa gitmekten vazgeçti. Otomobilini Samandıra'daki villaya doğru sürdü. Konya'daki karmaşa, altı adamın ölümü ve bir arkadaşının da yaralanmasıyla sonuçlanınca; Hasan'ın kitaplar konusundaki ısrarlarına olumlu yanıt vermek zorunda kalmıştı. İki
gündür Hasan ve Ercan gözetim altında tutuluyorlardı.Villadaki nöbetçiler ve onların sorumlusu Aydın Tuğlacı, arabanın Ali Fırat'a ait olduğunu anladılar. Buna rağmen aldıkları eğitim gereği tetikteydiler. Ali Fırat kapının önüne gelip de arabanın camını indirince tedirginlik ortadan kalktı.
"Bir problem var mı çocuklar?"
"Yok komutanım."
"Dikkatli olun. Olağanüstü bir durum yaşanırsa derhal bildirin.""Emredersiniz komutanım."
Ali Fırat belki elli defa tembih etmişti. İmam Sait ve üç fedaisinin villaya saldırmasından korkuyordu. Askerlerin sorumlusu olarak görevlendirdiği Aydın'a baktı.
"Senden ne var ne yok Aydın?"
"Sağ olun komutanım, iyiyim."
"Sıkıldın mı burada?"
"Yok komutanım" kısa bir an düşündü. Aslında çok sıkılmıştı. "Yani biraz komutanım" dedi.
"Eee, istihbaratçılık budur oğlum. Alış."
"Emredersiniz komutanım."
İçeriye girdiğinde Ercan'ın umut dolu bakışlarıyla karşılaştı "Serbestsin" sözünü duymak istiyordu Ercan. Artık dayanamıyordu. Hasan kitaplara gömülmüştü. Sayfaları çeviriyor, bir şeyler karalıyordu. Kapıyı açanın nöbetçilerden biri olduğunu düşünerek kafasını kaldırmadı. Muhtemelen
'bir ihtiyacınız var mı?" diye soracaktı. Aldırış etmeden çalışmalarına devam etti. Ercan delici bakışlarla odaklanmıştı. "Hadi serbestsiniz de", "Gidebilirsiniz de..."
"Merhaba arkadaşlar" dedi Ali Fırat. İlk yumruğu yese de sendelememişti Ercan. Umudu vardı. "Merhaba arkadaşlar, serbestsiniz", "Hadi diğer kelimeyi de söyle." "Serbestsiniz!" İçinden yalvarıyordu. İkinci yumruk Hasan'dan geldi.
"Merhaba efendim. Nasılsınız?"
Ulan niye araya laf sokuyorsun, adam serbestsiniz diyecekti.
"Sağ ol Hasan. Sen nasılsın?"
Gülümsüyordu Hasan. "İyi. Çalışıyoruz işte."
"Ne iyisi?", "Ne çalışması?", "Ulan serbestsiniz desene!" içinden haykırıyordu Ercan.
Ali Fırat, elleri dizinde, hafif kambur, mazlum biçimde oturmuş ve gözlerini kendine dikmiş olan Ercan'ın garip haline baktı.
"Ercan, sen nasılsın koçun?"
Ercan kısık sesle "Beni serbest bırak" dedi.
"Ne?"
Daha belirgin bir tonda tekrarladı.
"Beni serbest bırak."
Şimdi duymuştu. Dikkatli bir ifadeyle baktı yüzüne. Ercan normal görünmüyordu.
"Bırakacağız tabi koçum. Şu işler bir bitsin ondan sonra..."
Ercan, Ali Fırat'ın daha fazla konuşmasına izin vermedi.
"Beni serbest bırak" diye haykırarak oturduğu koltuktan sıçradı ve hücum etti.
Ali Fırat, saniyelik şaşkınlığı üzerinden attı ve bir judo hareketi ile Ercan'ı omzundan tutarak duvara çarptı.
Başı kanıyor, acı içinde haykırıyordu. Kontrolünü kaybetmiş, yerde debeleniyordu. Sesleri duyan askerler içeri daldılar.
"Götürün, pansuman yapın, bir de sakinleştirici..."
"Emredersiniz komutanım."
Ercan odadan çıkarıldı. Villanın sağlık kabini olarak kullanılan kısmına götürüldü. Sesi hala kulakları tırmalıyordu. "Beni serbest bırakın", "Bahar aşkım, sen ölmeyeceksin."
Ali Fırat bir süre sesleri dinledi. Daha sonra Hasan'a dönerek,
"Ne oluyor buna?" diye sordu.
Hasan dudaklarını büküp, "Bilmem" dedi.
"Kız arkadaşını göremediği için mi tozuttu?"
"Konya'dan geldiğimizden beri hiç konuşmadı. Bir köşede oturuyor sürekli."
"Neyse, birkaç gün daha idare edecek artık."
Ali Fırat koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Villaya Ercan için değil, Ilasan için gelmişti.
"Nasıl gidiyor çalışmalar? Hangi aşamadasın?"
Kitaplarla dolu masasının ardından gülümsedi Hasan. Kendinden emin bir ses tonuyla,
"Ben hazırım" dedi.
"Güzel!"
Hasan kitaplarını tekrardan incelemişti. Daha önceden çözdüğü duaları tek tek ezberlemişti. İmam'la karşılaşmaya hazırdı. Tek problem, İmam ve üç fedaisinin yerlerinin tespit edilememesiydi. Tespit edildiği anda, Kara Zipkalılar'ın ölüm mangaları Hasan'ın dua desteği ile işi bitirecekti.
Ali Fırat çıkmadan önce Ercan'ın yanına gitti. Odada baygın yatıyordu. Sakinleştirici yapmışlardı.
"Aydın?"
"Emredin komutanım."
"Bu çocuğu güvenli bir şekilde sevgilisiyle görüştür."
"Emredersiniz komutanım."
"Çok dikkat edin bir terslik çıkmasın."
Ali Fırat, Ercan'ın birkaç gün daha serbest bırakılamayacağını düşünerek bu süre içerisinde akıl sağlığını yitirmemesi için Bahar ile görüşmesinin uygun olacağını hesaplamıştı. Biraz da acımıştı haline.