Ali Fırat sabah erkenden karargâha giderek, öğlene kadar delilleri inceledi.
Akşam Arif Paşa'nın da katılacağı bir toplantı yapılacaktı. Toplantıya kadar Ece'yi psikoloğa götürmeye karar verdi.
Kardeşi Harun'u aradı. Onun da gelmesini istiyordu.
Arabasıyla önce kardeşini aldı ardından da eve geldi. Ceyda kızının durumunu tam olarak bilmiyordu.Ali Fırat bu konuda eşine bilgi vermemişti. Ceyda, eşinin öğlen vakti Harun ile gelip Ece'yi almasını garipsedi. Ali Fırat "O gün Ece çok korkmuştu ya. Doktor getir de bir kontrol edeyim, dedi. Önemli bir şey yok!" gibisinden bir açıklama yaptı. Ceyda da onlara katılmak istedi ama gerek olmadığını söylediler. Sen evde kal, yemek hazırla, akşam geleceğiz, dediler.
Ece, amcası ve babası ile gezmeye gitmekten çok mutlu olmuştu. Neşe içinde gülümsüyordu. Arada bir "Annem niye gelmedi?" diye soruyordu.
Boğazda balık yemeye karar verdiler.
Ece sürekli amcasıyla uğraşıyordu. Onun balığından yemek istiyor, salatayı yoğurdu birbirine karıştırıyor, yaramazlıklar yapıyordu. Harun, Ece'den de çocuktu. Rakısını Ece'ye içirmeye çalışıyordu. Kız az daha kusacaktı.
"Harun çocuktan betersin valla."
"Dur abi karışma sen" gülüyordu Harun. "Ne oldu kızım sevmedin mi rakıyı?"
Ece yüzünü buruşturmuştu "çok pis"
Ece, restoranın kedisine balık vermek istedi. Zengin evin kedisi balıktan yedi ve teşekkür tenezzülünde bulunmadan döndü arkasını gitti. Restorandaki müşteriler, Ece'yi gülümseyerek izliyorlardı.Kedinin peşinden bakakaldı. Restoranın yaşlı müdürü, beyaz kediyi kucağına alıp Ece'nin yanına getirdi.
Ece'nin sağlıklı hali babasını mutlu ediyordu. Ali Fırat az da olsa stresten uzaklaştı. Saadeti, masada duran cep telefonunu kızının almasıyla kaybolacaktı.
"Babacığım annemle konuşmak istiyorum."
Harun ve Ali Fırat göz göze geldiler. Ali Fırat kızının elinden telefonu aldı ve eşini aradı. Ece, annesiyle uzun uzun konuştu.
Psikolog, hastanedeki doktorun söylediği kadar pahalıydı. Bir saatlik seans için 450 TL almıştı. Öncelikle Ali Fırat anlatmıştı durumu. Daha sonra psikolog, Ece'yle baş başa görüşmüştü.
Harun ve Ali Fırat bekleme salonundaydılar. Çocuklarını getiren diğer kişiler de burada bekliyorlardı. Giyim kuşamlarından, sohbetlerinden elit tabakaya mensup oldukları gözlenebiliyordu. Bekleme salonu ultra lüks döşenmişti. Ali Fırat resme ilgisi olmasa da duvardaki tabloların pahalı olduğunu tahmin etti.
Ece, rengârenk gömleği ile çocuksu görüntüye sahip doktorun elinden tutmuş, gülerek girdi içeri. Tanrı doktoru bu iş için özel yaratmıştı sanki. Tonton yüzü, gülümseyince yanaklarında oluşan gamzeler, çocuksu bir ses tonu. Konuşurken 'r'leri söyleyemiyordu. Bu ise ayrı bir sevecenlik katıyordu doktora.
Ece de çok sevmişti doktor amcasını. Kikir kikir gülüyordu. Ali Fırat ve Harun, Ece'yi görünce hemen ayağa kalktılar. Doktor sanki hayati bir ameliyattan çıkmıştı ve ölmek üzere olan Ece'yi kurtarıp, bu neşeli haliyle onlara hediye ediyordu.+
Harun yeğenini kucağına aldı. Ali Fırat ise psikologla beraber ayrı bir odaya çekildi.
Kucağında sürekli gülen Ece, amcasını meraklandırmıştı.
"Kızım ne yaptınız içeride?"
"Amcacığım, kocaman balıklar vardı onlara baktık. Sonra yavru tavşanı ben elimde tuttum. Böyle, karnı inip kalkıyordu inip kalkıyordu." Tavşanı eline aldığı andaki heyecanı şu anda da yaşıyormuş gibi anlattı.