Hasan Öğmen tespih dualarını bitirdikten sonra doğruldu. Uludağ Üniversite'sinin camisinde namaza başlarken üç beş genç vardı. Onlar da farzı kıldıktan sonra çıkmışlardı. Caminin hocası ve kapıya yakın bir köşede kitap karıştıran bir çocuk kalmıştı.
Bu çocuğu sık sık görüyordu. "Mümin kardeşimin yine sınavı var galiba" diye düşünerek tebessüm etti. "Ah! Yarabbim, şu bölümlerden birinde ben okusam, böyle sınavdan sınava çalışır mıydım! Allah'ın izniyle geceyi gündüze katar, her derste birinci olurdum!" dedi içinden.
Hasan ilkokuldan itibaren, keskin zekâsıyla okul birinciliklerini lise son sınıfa kadar kimseye bırakmamıştı. Cemaate mensup hocalar Hasan'dan çok memnundu. ÖSS'de 'ilk on'a gireceğini bekliyorlardı. İmam Sait'in "Bu dualı suyu iç yavrum, zihnini açar" demesiyle başlamıştı her şey. O amansız ateş ve şiddetli ishal sınava girmesini engellemişti. Ve sonra... Hasan okkalı bir küfür savurmak istedi ama bulunduğu kutsal mekândan utandı. Zaten edemezdi de sadece anlık geçerdi öyle aklından ama bir şey gelir sıkardı gırtlağını. Kelimeler çıkamazdı.
Kitap okuyan çocuk, namazını bitirip ayağa kalkan ve alık alık kendisine bakan Hasan'dan rahatsız oldu. "Hayırdır kardeş?" demeyi düşündü ama vazgeçti. Kitabı okur gibi yaparken bir yandan da durumu değerlendirerek, Hasan'ın tehlikeli olmadığına karar verdi. Tam emin olamasa da korka korka baktı.
Hasan, çocuğun bakışlarını fark edince gözlerini kaçırdı. Ürperdi.
"Hasan, yavrum Allah kabul etsin" dedi caminin hocası. Namazını kıldıktan sonra çevreye dağılmış olan tespihleri toplayıp yerine koymuş ve ayakta duran Hasan'ın kendisini beklediğini düşünerek yanına gitmişti.
"Allah razı olsun hocam" dedi Hasan. Tanıdık birinin sesi. Ne kadar da güven vericiydi. Rahatlamıştı Hasan. Bu "Allah razı olsun" hem namazdan sonraki temennisi için hem de çocuğun bakışları altında ezildiği o anda yanında olduğu içindi.
"Nasılsın oğlum? Baban nasıl?"
"Allah'a şükür hocam. Sizler de iyisiniz inşallah?"
"Allah iyilik versin evladım. Rabbime şükür. Senin gibi namazını geçirmeyen gençleri görünce Cenab-ı Hakka şükrediyorum. Rabbim diğer gençlere de akıl ihsan eylesin."
"Evet, hocam" dedi Hasan. Hoca yine uzun bir vaaz verecekti kendisine. Ne çare, dinleyecekti. Hararetle sürdürdü konuşmasını:
"Şu üniversitenin haline bak! Dedelerimiz İslamiyeti getirmek için binlerce can vermiş, her karış toprağa o mübarek kanlarını akıtmışlar. Gel gör ki, yüce ecdadımızın bize armağan ettiği bu topraklarda şu çimenlerin üzerinde gençler güpegündüz zina etmekteler. Yetmiyormuş gibi bir de ezanımıza karışıyorlar. Neymiş efendim üniversite içinde ezan olmazmış," dedi alaycı bir ifadeyle. "Her türlü kâfirliğe izin var ama ezana, başörtülü kızlarımıza izin yok. Ah, evladım! Müslüman olanın, insan olanın yüreği kaldırmaz bu zulmü!"
Hasan hemen lafa girdi.
"Haklısınız hocam. Babama bir şey diyor musunuz?"
"Yok oğlum, ne diyeyim, bol bol selam söyle."
"Aleykümselam. Baş üstüne."
Saygılı bir şekilde geriye dönerek çıkış kapısına yürüdü. Kapıya yakın oturan çocukla göz göze gelmemek için yere baktı. Çocuk ise Hasan'ın tehlikesiz olduğunu sezmişti. Dışarıya çıkana kadar Hasan'ı kesti.