Konya'ya geldiklerinde saat 4.30 olmuştu. Yolculuk esnasında, Bursa'daki mevzuları enine boyuna konuştular. Birçok gariplik vardı. Malikânenin giriş kapısındaki güvenlik görevlileri hiç kimseyi görmediklerini söylüyordu ama kameralar üç kişiyi çekmişti. Evin çelik kapısı kilitli olmasına rağmen zorlanmadan açılmıştı. Ayak izleri dosdoğru yatak odasına gidiyordu. Demek ki katiller evi tanıyordu. En garip olanı da İbrahim Ilgar öldürülürken karısının uyanmamış olmasıydı. Yangın söndürme sistemi devreye girdikten sonra bile uyanmamıştı. Katillerin ona eter koklattığını veya sprey sıktıklarını düşünüyorlardı. Evden hiçbir şey çalınmamıştı. Oysa çok değerli eşyalar vardı. İbrahim Ilgar eşine az rastlanır bir vahşilikle katledilmişti. Öldürülüş biçimi katillerin İbrahim Ilgar'a karşı büyük bir öfke taşıdıklarını gösteriyordu.
Tüm bunları konuştular helikopterde. Zekeriya lafa hiç karışmadı. Aydın ise kusma olayından sonra başını yukarı kaldıramıyordu. Ajan dediğin öyle olmaz... Derin devlet böyle arabaya biner mi... Bu ne biçim gizli örgüt... Tüm bu düşüncelerinden dolayı mahcup oldu. Milleti eleştiriyordu ama kendisi daha ilk işinde bocalamıştı. Allahtan helikopterde lafı açılmadı bu mevzunun.
Ramazan Özhan'ın öldürüldüğü otele geldiler. Cinayet masası dedektifleri tüm kanıtları toplamıştı. Ali Fırat ve ekibi, olay yerine gelişigüzel bakarak Kara Zıpkalılar'ın Konya'daki çiftlik evine gittiler. Telefonlarını saat dokuza ayarlayıp yattılar.
Sabah kalktıklarında en çabuk hazırlanan ve kahvaltıya inen Zekeriya oldu. Üç beş dakika arayla diğerleri de geldi. Ferdi'nin yüzünde hala uyku sersemliği vardı. Aydın uyandıktan sonra çabuk toparlamıştı kendini. Ali Fırat dinç görünüyordu. Gazetelere göz attılar. Hepsi sürmanşetten cinayetleri vermişti.
Karargâhlarından ayrıldılar. İlk işleri, Konya Emniyet Müdürlüğü'ne gitmekti. Arabayı Zekeriya sürüyordu. Konya'ya birkaç sefer geldiği için yolları hatırlıyordu. Ali Fırat ve Ferdi Giray da daha önce gelmişti ama ayrıntıları unutmuşlardı.
Aydın, Konya'ya daha önce gelmediği için emniyet müdürlüğüne gelinceye kadar dışarıyı seyretti. İçeriye girdiklerinde Ali Fırat cinayetle ile ilgili tüm bilgileri istediğini belirtti. Sınırsız yetkilerle donatıldığını da eklemeyi unutmadı ve 'çok gizli' damgalı belgeyi uzattı.
Emniyet müdürü, cumhurbaşkanının imzasını görünce oturuşunu düzeltti. Cinayet masası müdürünü çağırdı. Gereken her konuda bilgi verilmesini emretti.
Öğle tatiline bir saat kalmıştı. Ali Fırat cinayet masasından Selçuk Amir ile sohbet ediyordu.
"Bu odada öldürülen kız kimmiş?"
"Telekız" dedi Selçuk Amir. Birkaç saniye düşündükten sonra sözlerine bir açıklama getirme ihtiyacı hissetti.
"Aslında tam anlamıyla öyle değil..."
"Nasıl peki?"
"Yani ilk işiymiş. Araştırdık, üvey abisi pezevenkliğini yapıyormuş. O gece altı bin dolara anlaşmışlar. Abisinin söylediğine göre kız bakireymiş. Henüz on beş yaşında. Otopside Ramazan Özhan'a ait sperm ve kan bulundu. Doktor zardaki yırtığın yeni olduğunu söyledi. Kızın tırnak aralarında lif ve deri parçacıkları var. Maktulün sırtında da çizikler. Zorlama esnasında oluşmuş olmalı."
Ali Fırat'ın gözleri büyümüş, ateş saçıyordu. Ramazan Özhan'ı kendi elleriyle öldürmek isterdi. Ferdi Giray,
"Cinayeti işleyenler kaç kişiymiş?" diye sordu.
"Üç kişi. Yalnız ilginç bir durum var. Kamera onları çekmiş fakat gören hiç kimse yok." Bir CD aldı ve bilgisayara koydu. Görüntüyü biraz ilerletti. Kapıdan üç kişi giriyordu. Otelin resepsiyonundaki dört eleman bir şeylerle meşguldü. Kapıdan gelenlere baktılar ve bir anda general görmüş asker gibi irkildiler. Kendilerine çekidüzen verdiler. Üç genç, resepsiyon görevlilerine yaklaştı ve bir şeyler sordu. Daha sonra asansöre doğru yürüdü. Asansör görevlisi de gelenleri görünce birden hazırola geçti. Asansöre bindiler...
Ali Fırat ve adamları dikkatle izliyorlardı. Asansör kamerasından da takip ettiler ve üç genç Ramazan Özhan'ın odasının önüne geldi. İçeri girdi. Odaların içinde kamera olmadığı için izleyebilecekleri görüntüler bitmişti. Selçuk Amir açıklamaya başladı.
"Cinayeti bu üç adam işledi. Kimliklerini tespit etmeye çalışıyoruz. Ancak yüzleri çok ilginç, sanki insan yüzü değilmiş gibi. Tıbbi bir müdahalede mi bulundular, makyaj mı yaptılar bilemiyoruz. Daha da enteresan bir nokta var ki, Resepsiyondaki dört görevli, Ramazan Özhan'ın oda numarasını soran kişilerin yani görüntülerdeki üç paltolu adamın, otelin genel müdürü ve genel müdür yardımcıları olduğunu iddia ettiler. Gözaltına aldık. Ancak ne genel müdürün ne de yardımcılarının görüntülerdeki tiplerle alakaları yok. Hem olay esnasında hepsi evinde ailesiyle birlikteymiş. Zaten polis arkadaşlar da gidip evinden aldılar. Resepsiyon görevlilerine görüntüleri izlettim. Çok şaşırdılar, inanamadılar. Ancak her şeye rağmen ifadelerini değiştirmediler. Kamera kayıtlarında konuşurlarken görünen o sahneyi kabul etmediler. Biz bu kişileri görmedik, dediler. Asansör görevlisi de aynı ifadeyi verdi.
Ali Fırat bütün delillerin ve olayla ilgili raporların kopyalarını istedi. Selçuk Amir istenilenleri öğleden sonra hazırlatabileceğini söyledi.
Ali Fırat kızın öldürülmesine bir anlam veremiyordu. Normalde profesyonel katiller sadece hedefi öldürürdü.
"Amir Bey şu üvey abiyi görebilir miyim?"
"Tabi ki. Biz sorguladık, korkudan ödü şeyine kaçmıştı affedersiniz ama isterseniz bir de siz sorgulayın" dedi.
Sorgu odasına beşi birden girdi. Eşref oldukça bitkin görülüyordu. Her halinden serseri olduğu anlaşılıyordu. Kolları jilet izleriyle doluydu. Masaya iki dirseğini koymuş, başını da omuzlarından aşağıya sarkıtmıştı. İzin verseler oracıkta uyuyacaktı.
"Kaldır lan kafanı!" dedi Ali Fırat.
"İsmin ne lan?"
"Abi valla ben şey..."
Şimşek gibi bir tokat patladı suratında.
"İsmin ne dedim lan piç?"
"Eşref."
Ağlıyordu.
"Kızı sen mi öldürdün lan?"
"Ne öldürmesi abi! Kardeşimdi o benim."
Bir tokat daha patlattı Ali Fırat
"Madem kardeşindi ne diye satıyorsun lan?"
"Abi valla kendi istiyordu!"
Ali Fırat bu sefer hepsinden daha sert bir tokat patlattı. Eşref sandalyesiyle beraber yere düşecekti ama tam arkasında olan Aydın tuttu. Ağzı kan içinde kalmıştı. Selçuk Amir müdahale etmek istedi. Elini Ali Fırat'a doğru uzattı. Tutup,"yeter bu kadar" diyecekti ama birden bileğini mengene gibi sıkan bir şey hissetti. Zekeriya dev cüssesinden beklenmeyecek bir atiklikle Ali Fırat'a uzatılan eli anında kavramıştı. Ferdi Giray sert bir ses tonuyla "Siz karışmayın" dedi. "Gerekirse kardeşinin ölümüne dayanamadı, kafasını vura vura intihar etti deriz. Bütün sorumluluk bizde" diye ekledi. Selçuk Amir verecek cevap bulamadı. Zekeriya'nın tehditkâr bakışları içini ürpertmişti.+
Kan kusturuncaya kadar dövdü Eşref'i.