Üç genç otelden çıktıktan on dakika sonra Bursa'daydılar. Büyük bir malikânenin önüne geldiler. Kapısına yaklaşıp sağa sola bakınan nöbetçilerin önünden bahçe kapısını tırmanarak içeri girdiler. Görkemli bahçede yürüdüler. Kısa süre içinde eve girdiler. İçerisi zifiri karanlık olmasına rağmen emin adımlarla yürüdüler. Yatak odasına geldiler.
Beş yüz dershane, yüzlerce özel okul, iki üniversite ve yurtlarıyla Türkiye'nin, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan sonra en büyük eğitim camiasının başında olan İbrahim Ilgar, eşiyle birlikte uyuyordu.
Gençler ışığı açtı. Bir tanesi uyumakta olan kadının yüzüne üfledi. İbrahim Ilgar'ı kaldırdılar. Adam şeytani görünüşlü bu gençlerden korkmuştu ve bağırmak istiyordu. Sesi çıkmıyordu.
Gençlerden biri avucunu açtı ve içine, paltosundan çıkardığı küçük bir bidondan benzin döktü. Ateşe vermesiyle birlikte alev topu oluştu. İbrahim Ilgar diğer gençler tarafından alev topuna bakmaya zorlanıyordu. Ateşin içerisinde İmam Sait Haykıran belirdi. Yüzünde küçümser bir ifade ve büyük bir kin vardı.
Zorla ağzına huni koydular. Huninin borusu boğazına kadar girmişti. İçine benzin döktüler ve zorla içirdiler. Gençlerden biri paltosundan kılıç çıkardı. Ani bir hareketle İbrahim Ilgar'ın karnını kesti. Ağzından giren benzin, mideden kanla birlikte akmaya başladı. Gencin elinde yanan ateşte beliren İmam Sait silueti hızla hücum etti İbrahim Ilgar'ın üstüne. Benzin müthiş biçimde yanmaya başladı.
Gençler odayı terk ettiler. İbrahim Ilgar için için yanarak ölmekte iken alev ve duman yangın alarmını çalıştırdı. Tavana yerleştirilmiş olan cihaz bardaktan boşanırcasına su fışkırtıyordu. Eşya üzerindeki ateş kısa sürede söndü. İbrahim Ilgar'ın yanan elbiseleri, saçı ve vücudundaki ateş de söndü ama içi hala alev alev yanıyordu.
Bayan Ilgar uyurken, kocası çırpınmayı kesmiş ve üzerine akan suyun etkisiyle büyük bir buhar tabakasına dönüşmüştü.
İçeriye giren üç genç İbrahim Ilgar'ın uykusunu bölmüştü. Olsun... İşte şimdi yeniden uyumuştu hem de bir daha uyandırılmamacasına...
