Paşa, makam aracının arka koltuğunda karargâha doğru yol alırken derin düşünceler içerisindeydi. Bu bomba bardağı taşıran son damla olmuştu.
Televizyondaki El-Kaide palavralarına itibar etmedi. Cemaat içerisindeki hesaplaşmanın son perdesi oynanıyordu. Türkiye'yi yangın yerine çevirmelerine daha fazla izin veremezdi.
Cep telefonunun zili, devletin zirvesinden gelen bir melodiyle çalmaya başladı. Arayan cumhurbaşkanıydı. 12'ler cinayetinden sonra Konya faciası zat-1 devletlerini çileden çıkarmıştı. Sert bir üslupla neler olduğunu sordu.
"Sorumluları niçin tespit edemiyorsunuz? Kara Zipkalılar'ın son zamanlardaki acizliği nedir?"
Arif Paşa için, oldukça sinir bozucu bir görüşme oldu.
Karargâha ulaşınca aceleyle odasına çıktı. Şapkasını çıkartıp dirseklerini masanın üstüne koydu ve başparmağı ile şakaklarını ovmaya başladı. Fazlasıyla stresli başlamıştı güne. Artik Cihangir Ateşdağlı'yı aramanın vakti gelmişti. Numarayı çevirdi.
Cihangir Bey telefonun ekranına bakarak arayanın "paşa' olduğunu gördü. Açmaktan başka çaresi olmadığını düşünerek,
"Buyurun Paşam" dedi.
Paşa, hal hatır sorma gereği duymadan uzun bir söyleve başlamıştı. Dolaylı kelimelerle tehdit ediyordu. Cihangir Bey sabırla dinledi.
"Bizim hiçbir ilgimiz yok Paşam. Kim olduklarını bilmiyoruz. Aldığımız istihbarata göre El-Kaide'nin Türkiye örgütlenmesi ile bombanın patladığı bölgedeki radikal bir tarikatın çekişmesi varmış!"
"Kimmiş bu radikal tarikat?" diye sordu Arif Paşa.
"Bilmiyoruz Paşam, ancak Halit Nurullah'ın kalıntıları olabilir."
"Mümkün değil Cihangir Bey! El-Kaide'nin Türkiye örgütlenmesi çok zayıf. Hepsi takibimiz altında. Hem bu adamlar kuruluş aşamasındalar. Hiçbir tarikatla bu düzeyde bir savaşa girmezler. Bu işin içerisinde başka bir iş var ve siz anlatmıyorsunuz. Şunu unutmayın ki cemaat ve Kara Zıpkalılar arasında 80 yıldır diyalog yoktu ve çok insan öldü. Son beş yıldır akıllıca hareket ettik ve herkes kârlı çıktı. Bu saatten sonra köprüleri atmanın ne size ne bize yararı olmaz. Ama ille de bunu yapmam gerekiyorsa yaparım ve ilk olarak da sizden başlarım."
"Köprüler yerinde dursun Paşam. O köprülerden daha çok gidip geleceğiz, hem sizin oğlunuza parlak bir gelecek sağlamak için hem de benim oğluma cemaati sorunsuz bir yapıda teslim edebilmek için. Paşam inanın sizi çok iyi anlıyorum. Olayın en sıcak saatlerindeyiz. Çok gerekliyse hemen dört beş kişilik bir tim hazırlatayım ve bir evi El Kaide hücresi şeklinde döşeteyim. Yayınlar falan koydurayım -bunların hepsini zaten daha önce hazırlamıştı-, siz de resmi kuvvetlerle yakalayın ve kamuoyu tabi aynı zamanda devlet büyüklerimiz suçluların bulunmasıyla rahatlasınlar."
"O bombayı siz mi patlattınız?"
"Hayır Paşam. Ama inanın her kim yaptı ise şimdilik sizi zor durumda bırakmış olsa da ileride rahatlamanızı sağlayacak bir davranışta bulundu. Orada ölenler Türkiye'nin en radikal grubuydu."
"Cihangir Bey, toplu katliamlarla bu işin önüne geçilemeyeceği için sizinle temasa geçtim. O bombanın getireceği faydanın içine tüküreyim. Böyle bir şeye ihtiyacım olsaydı ben patlattırırdım. Sanırım bu iş sizin başınızın altından çıktı. Çok yanlış yaptınız."
Cihangir Bey konuşmanın çok kötü bir mecrada ilerlediğini fark etti. Paşa'yı sakinleştirebilmek için atıldı.
"Lütfen, lütfen Paşam. İnanın, ikimiz de aynı şeyi istiyoruz! Bu sorunu halledebiliriz. İnanın gül bahçesinin son dikenini kopardik. Geriye, İslami yapılanmalar açısından sorunsuz bir Türkiye kaldı. Lütfen Paşam, gemileri yakmayın. O bomba son günlerde Türkiye'yi kana bulayan tarikatı çökertti. 12'ler cinayeti ve öncesindeki tüm cinayetler bu tarikatın eseri Paşam. Amaçları cemaati ele geçirmek ve cemaatin engin kaynaklarını kullanarak Türkiye'yi ele geçirmek. İşte bu grubun başındaki iki kişi daha önce size bildirdiğim Hacı Halit Nurullah idi. O ölünce grup dağılır dedim ama Sait Haykıran isimli köpek ondan da beter çıktı.