19. Bölüm: Cinayet soruşturması

297 13 0
                                    

Ali Fırat ve ekibi, Samandıra'daki çiftlikten havalandılar. Bursa istikametinde ilerliyorlardı. Marmara Denizi'nin karanlık suları uzay boşluğu gibi görünüyordu. Hatta bu uzay boşluğunun yıldızları dahi vardı. Üstlerinden geçtikleri gemilerden sızan tek tük ışıklar denizin yıldızları olmuştu. Aydın, helikopterin geniş camlarından uzaya ve karanlık sulara bakıyor ve aradaki benzerliği hayretle izliyordu.

Cama dayanmış, başını aşağı yukarı kaldırıp indiren Aydın'ın hali Ali Fırat'ın dikkatini çekmişti.

"Ne o! İlk kez mi biniyorsun helikoptere?"

Aydın Tuğlacı mavi gözlerini Ali Fırat'a doğru çevirdi. "Birçok defa bindim komutanım" dedi çekingen bir ifadeyle.

"Deminden beri dışarı bakıyorsun da..."

"Denize bakıyordum komutanım. Böyle şey gibi... yani... uzay gibi görünüyor da..." Komutanın karşısında konuşmanın ezikliğiyle tam ifade edememişti o anki ruh halini.

Uzay benzetmesi, Zekeriya haricinde helikopterdekileri güldürdü.

"Kalem kâğıt verelim şiir yaz bari. Oğlum kendine gel. Kara Zıpkalısın sen. Şimdi birliğin komutanı baban olacaktı ki patlatsın tokadı."

Ali Fırat, Ferdi Giray'a bakarak "Değil mi Ferdi?" diyerek onay bekledi.

"Öyle valla komutanım. Tuncay Albay, sağ olsun çok sert bir komutandı."

Ali Fırat ve Ferdi Giray geçmişe dair koyu bir sohbete daldılar. Zekeriya her zamanki gibi sessizdi. Aydın şaşırdı bu duruma. Biraz önce 'sağa sola bakma bizi dinle' diye fırça atmışlardı şimdi de alakasız konuları konuşuyorlardı. Dâhil olduğundan beri Kara Zıpkalılar'ı gözlemliyor ama hayalindeki gizli örgüt yapılanmasıyla bir türlü bağdaştıramıyordu. Polisiye casusluk türündeki filmler veya romanlardaki 'ajan' tiplemesi yerleşmişti aklına. Hepsi ciddi adamlardı. Kimsenin bilmediği şeyleri bilirlerdi. Bütün konuşmaları, bir bulmacanın parçaları gibi anlamlandırılması zor sözlerdi. "Bu ülke iki temel üzerine kurulmuştur. Birincisi..." diye başlayan esrarengiz sözler ederlerdi. Filmlerden, romanlardan aldığı tüm bu değerlerle Kara Zıpkalılar'a bakınca hayal kırıklığına uğramıştı.

Helikopter Bursa semalarına girdi. Kara Zıpkalılar'ın çiftliğine iniş yapıldı. Özel hazırlanmış siyah camlı bir Renault Megan'a bindiler.

Gecenin bir buçuğunda Bursa sokaklarında olan bu dört adam, hovardalıktan geliyormuş gibi görünüyorlardı. Aydın'ın örgüte dair eleştirileri devam ediyordu. "Bindiğimiz arabaya bak!" diye düşündü. Roket ateşleme sistemi olan, 400 kilometre hıza ulaşabilen, silahlarla donatılmış, yola yağ döken, çivi saçan özel bir otomobil olmalıydı. Sıradan bir arabaya binmişlerdi. Bu ne biçim gizli örgüttü! Hiç olmadıysa bari siyah bir Mercedes ayarlansaydı.

Altıparmak Caddesi'nde ilerleyip Tophane'ye doğru çıkmaya başladılar. Yolun solundaki Zafer Plaza'ya dördü de baktı. Devasa bir cam piramit olan Zafer Plaza, yılbaşından kalma ışıklandırmasıyla ihtişamlı görünüyordu. Tophane yolundan Muradiye'ye geçtiler. İbrahim Ilgar'ın malikânesine ulaştılar.

Olay yeri mahşer kalabalığı gibiydi. Polis, villayı şeritlerle çevirmişti. Medya yerini almıştı. Fotoğraflar çekiyor, dizüstü bilgisayarlarında yazdıkları yazıları merkezlerine gönderiyor, bazıları ise canlı yayına bağlanıp gelişmeleri bildiriyordu. Polis önlem almadan önce kargaşadan yararlanan medya içeriye girmeyi başarmış ve çok özel görüntülere ulaşmışlardı. Bunlar televizyonlarda tekrar tekrar yayınlanıyordu.

Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin