Kara Zıpkalılar'ın karargâhı olan, Tarım Makinaları İthalat İhracat A. Ş. Gözden ırak yedi katlı silik binasıyla, batmak üzere olan bir şirketi andırıyordu. Ali Fırat, içeriye girerken kapıdaki muhafızlarla göz göze geldi. Muhafızlar, Ali Fırat'ın aracını tanımalarına rağmen aldıkları katı eğitim gereği dikkatlerini yoğunlaştırdılar.
Aracını park etti. Bugün erkenciydi. Örgütün kendine özgü çalışma koşulları vardı. Düzensiz saatlerde gelebilir, bazen gece yarılarına kadar durur, bazen ise hiç gelmezdi.
Bahar kendini hissettiriyordu. Tatsız başlayan günün negatif elektriğini bahçedeki çiçekler emmiş, biraz olsun içi açılmıştı.
Operasyon biriminin bulunduğu dördüncü kata çıktı. Büyük çelik kapının yanındaki duvara televizyon büyüklüğünde bir güvenlik mekanizması yerleştirilmişti. Pos makinesinden geçirir gibi, özel kimliğini bu cihazdan geçirdi. Makinenin üzerinde bulunan küçük düğmedeki kırmızı ışık söndü ve hemen yanındaki sarı ışık yandı. Ali Fırat sarı ışığın verdiği talimatı uyguladı, eğildi ve sağ gözünü ekrana yakınlaştırdı. Güçlü bir ışık demeti, kaşlarından başlayarak gözlerine indi ve retina taraması yaparak 'bip' sesiyle kayboldu. Sarı ışık söndü ve yeşil ışık yandı. Kapı açıldı.
Ali Fırat içeri girdikten sonra odasına doğru uzun adımlarla yürümeye başladı. Kapı, ardından otomatik olarak kapandı. Odasına yürürken gördüğü muhafız arkadaşlarına selam verdi. Kapının yanında bulunan kutucuğa başparmağını koydu. İki saniyelik parmak izi taramasından sonra "bip" sesiyle birlikte odasının kapısı açıldı. İçeriye girdi. İlk işi pencereleri açmak oldu. Temiz hava yüzüne çarpınca, odadaki havanın ağırlığını daha iyi anladı. Su ısıtıcısını çalıştırdı. Koltuğuna oturup bilgisayarı açtı.
Su kaynayınca bir fincan ada çayı hazırladı. Gelirken aldığı poğaçaları çıkardı. Genelde evde kahvaltı yapardı ama sabahki hezimetten sonra hemen çıkmak istemişti. Tek şeker atıp karıştırdı ve poğaçadan bir parça ısırdı. Beklediği mesajın gelmiş olduğunu gördü. "Dr. Şanlı" yazan mailin üzerine tıklattı.
Sevgili Ali Fırat,
Anlattığın şey çok ilginç. Altmış kiloluk, zayıf bir ihtiyarın, özel eğitimli ve çok iyi bir dövüşçü olduğunu söylediğin yüz kırk kiloluk bir adamı kaldırması ve yerden yere vurması hayal sınırlarını zorluyor. Sorunda belirttiğin biçimde bunun korkunun psikolojik etkisiyle hiçbir ilgisi yok. 'Korku' ona böyle bir güç sağlamaz, ancak belli bir motivasyon sağlar. "Bir insanı köpek kovalarsa daha hızlı koşar" ama köpeğin kovaladığı bu sıradan adam 100 metre olimpiyat rekorunu kıramaz.
Belirttiğin örnekte ihtiyarın, diğer kişiyi dövebilmesinin farklı bir sebebi olabilir. Ancak bu her ne ise korku ile ilgili olmadığı aşikâr. Biyoenerji gibi, bilimin henüz aydınlatamadığı bir şey olabilir. Daha sağlıklı yanıt verebilmem için ilgili kişiyle görüşme yapmam gerekir.
Selam ile...
Prof. Dr. Mustafa Şanlı
Ali Fırat yazıyı okurken poğaçasının birini bitirmiş, ikincisine başlamıştı. Doktor Mustafa Şanlı İstanbul Üniversitesi psikoloji bölümünde öğretim üyesiydi. Ali Fırat, profesöre genelde cemaat psikolojisi, örgütlenmelerde dinin psikolojik etkileri gibi konularda sorular yöneltirdi. Bu seferki biraz farklı olmuştu. Halit Nurullah olayını isim vermeden sormuştu.
Aldığı yanıt onu şaşırtmadı. Daha önce de birçok kişinin infaz emrini vermişti. Onlar da korkuyorlardı ama kelepçesini kırmayı başaran hiç olmamıştı. Üstelik ufak tefek bir ihtiyar nasıl olurda Arap Zekeriya'yı kaldırıp fırlatabilirdi. Halit Nurullah'ı farklı kılan şey neydi?
Dosyalara dalmıştı ki birden kapı açıldı. İçeriye Kara Zıpkalılar'ın istihbarat birimi komutanı Zeki Albay girdi. Ali Fırat hemen ayağa kalktı.
"Otur, otur."
"Buyurun komutanım" dedi Ali Fırat. Zeki Albay konuya girdi.
"Fırat, ben ayrılıyorum. Vedalaşmaya geldim."
Ali Fırat cevap vermedi. Şaşırmıştı. Bu karar muhtemelen Arif Paşa'nın attığı fırça ile ilgiliydi.
"Komutanım, öfkeyle hareket etmeseydiniz" diyebildi.
"Öfke mi? Öyle olsa daha orada o puştun suratını dağıtmam lazımdı."
"Önce Tuncay Albay'ım, şimdi de siz, valla teşkilatta tecrübeli komutan kalmadı."
"İyi ya işte o pezevenk rahat rahat at oynatır."
"Bir kez daha düşünseydiniz bu kararınızı."
"Düşünecek bir şey yok Fırat. Bir insana 'defol' demenin binbir çeşit yolu vardır. Adam bizi istemiyor işte."
Ne kadar dil döktüyse de ikna edemedi. Kara Zıpkalılar Tuncay Tuğlacı'dan sonra bir değerli komutanını daha Arif Paşa'nın huysuzluklarına veya bilinçli politikalarına kurban veriyordu. Ali Fırat bunun ayrımını yapamadı. Acaba yıllar geçtikçe yıpranan sinirler mi etkendi, yoksa farklı bir hesap mı vardı? Karar veremedi... +