Haşladığı brokoliyi doğradıktan sonra kıvama gelmiş olan soğanların içine döktü. Biraz kızarttı ve iki yumurta kırdı. Yumurtalı brokoliyi daha önceden haşladığı makarnayla karıştırdı. Büyük kayık tabağa koyduktan sonra üzerine hazırladığı özel sosu döktü.
Bahar evinde hazırladığı mantar salatasını aşağıya indirmişti. Tüm hazırlıklar Hasan içindi. Ercan, bir akşam yemeği düzenleyerek Hasan'ı arkadaşlarına tanıtmayı planlamıştı.
"Aşkım, çağıralım artık milleti."
Bahar kızlara telefon açtı ve aşağıya inmelerini söyledi. Ercan da Hasan'ı aradı. Kısa süre içinde Berke de geldi. Markete gidip kırmızı şarap almıştı.
Tanışma faslı ve hoşbeşten sonra yemeğe başladılar. Berke hiç sormadan herkese şarap doldurdu. Hasan yemeğini yerken bir yandan da uzun uzun baktı önündeki şaraba. Gizli bir kapının anahtarı gibi göründü şarap.
Onu tarikat dünyasından çekip alacak, renkli bir hayata sokacaktı. Masadaki üç güzel kız bunun işareti gibiydi. İçmeli miydi acaba? Yemeğini yerken hep bunu düşündü.
İmam Sait geldi gözünün önüne. Babasını düşündü daha sonra. Kızlara yaklaşabilmenin adımı olarak görüyordu bu kadehi. Sanki bir iksirdi, değiştirecekti onu. Sorulmadan konulmuştu önüne, tıpkı hayatının diğer dönemlerinde olduğu gibi. O zamanlar İmam çiziyordu kaderini... Geçmişten gelen bir ses tırmaladı kulağını,
"Sana bilgisayar kursu aldıracağız",
"Matematikte ve fizikte uzmanlaşacaksın!"
"Üniversite okumayacaksın"
"Bursa'ya taşınacaksın"
"Bizim belirlediklerimizin dışında arkadaşın olmayacak"
"Şifreleri çözeceksin"
"İstanbul'a gideceksin."
İşte şimdi bir başka kadeh vardı. Şaraba uzanmak istedi. İçmek istedi bir yudum. Yine İmam'ın silueti belirdi. Olağanca hiddeti ile bakıyordu. Babası geldi ardından. İmam'ın arkasında duruyordu. Destek veriyordu ona.
Kimse Hasan'ın şıpır şıpır terleyişine bir anlam veremedi. Ev o kadar sıcak değildi. Hasan'ın içindeki hesaplaşmayı anlayamadılar.
Son bir kez daha denemek istedi. Uzanmak istedi azadına. Elini kıpırdatmak... Derin bir karanlık yaşadı içinde. Zindan kapılarının kapanışını duydu.
"Hasan!"
"Hasan!"
Sarsıldığını hissetti.
"Hasta mısın, neyin var?"
"İyi misin? Kalk bir yüzünü yıkayalım."
Ercan masadan kaldırdı. Dışarı mı atacaktı acaba? Bir an yalvarmak istedi. Dönüp kızlara bakmak istedi. İlk kez akrabası olmayan kızlarla aynı masaya oturmuştu. "Merhaba" deyip elini sıkmışlardı. "Ne olur atma dışarı Ercan Abi" diyecekti ama çıkmıyordu sözcükler ağzından.
Musluktan boşalan sular lavaboyaçarptı. Islak bir el yüzünü okşadıkça aynada beliren görüntüsünü fark etti. Ercan yanındaydı. Avuçladığı suyu yüzüne çarpıyordu.
"Abi ne oldu?"
"Ne biliyim koçum, fenalaştın birden. Kendinden geçtin."
Yemeğe döndüler. Sofradakiler bakışlarıyla bir açıklama beklediklerini ifade ediyorlardı. Ercan yüzüne bakanlara Hasan'a fark ettirmeden dudaklarını bükerek "anlamadım" gibisinden bir işaret yaptı.