İmam Sait'in sürpriziyle afallayan Ulular Meclisi, kapıdaki korumalara "Bu adam içeriye nasıl girdi?" diye sorunca; korumalardan, içeriye giren çıkan hiç kimseyi görmediklerini sadece çaycının girdiğini belirten bir cevap almışlardı.
Cihangir Bey toplantının sonunda durumun vahametini gayet iyi anlamıştı. Meclis üyelerini uzun bir süre göremeyeceğini düşündü. Şimdi her biri bir yere kaçardı. Hanife Hanım da aynı fikirdeydi. Ulular Meclisi üyelerinden fayda yoktu artık. Meclis resmen olmasa da fiili olarak kendi kendini feshetmişti.
Cihangir Bey eşinin de onayını alarak bu işi bizzat halletmeye karar verdi. Cemaatin istihbarat teşkilatı ile sorunu halledecek ve iş bittikten sonra Ulular Meclisi'ni büyük bir revizyona sokacaktı. Artık kendisine sıkı sıkıya bağlı, biraz da cesur adamlar istiyordu.
***
Cihangir Ateşdağlı operasyonları başlattı. İlk iş olarak İmam Sait grubuyla bağlantısı tespit edilen herkesi fişletti. Cemaat şirketlerinde görevli olanlar derhal işten çıkartıldı. Bu süreçte Cenk aktif rol oynadı.
Cemaatin istihbarat grubu Bursa'da ve Konya'da eş zamanlı çalışmalara başladı. Emniyet içerisindeki cemaat mensubu polislerden aldıkları bilgilerle önemli çalışmalarda bulundular.
Cemaatin istihbaratçıları İbrahim Ilgar'ın villada görevli iki korumasının satılmış olduğunu düşünüyorlardı.
Bir metre yanlarından geçen üç katili görememek imkânsızdı. Bu olayın tek açıklaması olabilirdi! İki korumayı da öldürmeye karar verdiler. Böylece, cemaatin, hainlikleri cezasız bırakmayacağı cümle âleme ilan edilmiş olacaktı.
Cihangir Bey ilk etapta karşı çıktı. Korumaların hain olabileceğine ihtimal vermiyordu. Cinayetlerdeki tek gariplik, korumaların burunlarının ucundan geçen katilleri görmemesi değildi. Birçok gariplik vardı. İstihbarat grubu ise iki korumanın mutlaka öldürülmesi gerektiği konusunda ısrar ediyordu.
Cemaatin istihbaratçıları Cihangir Bey'den bekledikleri onayı Hanife Hanım'dan aldılar.
"Cihangir, korumaların hain olmadığını sen biliyordun ama Cemaate mensup yüz binlerce insan bilmiyor. Kendini halkın yerine koymaya çalış.
Cinayet haberini televizyondan ve gazeteden öğreniyorsun. Haberler sana diyor ki 'İbrahim Ilgar ve Ramazan Özhan öldürüldü. Ilgarların villası çok iyi korunmasına rağmen katillerin ön kapıdan girdiği anlaşıldı.
Kapıdaki görevlilerin ihmali olduğu düşünülüyor..." Hanife Hanım cinayetlerle ilgili medyadaki haberleri, spiker edasıyla yansıtıyordu. "Bu laflara benzer bir sürü şey işittik televizyondan hatırlamıyor musun? Şimdi sen sıradan bir insan olsan, cinayetteki gariplikleri bilmesen ne düşünürsün?"
Hanife Hanım'ın daha fazla açıklamasına ihtiyaç yoktu. Cihangir Bey konuyu bütünüyle idrak etmişti. Anladığını belirtmek için küçük bir eklemeyle eşinin sözünü kesti.
"Prestij..."
"Elbette."
Zor da olsa bu kararı vermeliydi. Üzüldü. Sistemin çarkları acımasızca dönüyordu.
***
Korumalardan biri, Bursa Fomara Meydanı'ndan Kapalı Çarşı'ya doğru yürürken kurşunlandı. Aynı anda diğer koruma, aracıyla Küçük Sanayi'nin Beşevler kapısından çıkarken yanına yaklaşan beyaz bir minibüs tarafından tarandı.
Cinayetlerin ikisi de medyada yankı uyandırdı. Medya, korumaların intikam amacıyla öldürülmüş olduğunu düşünüyordu. Bütün yazarlar, yorumcular kendilerine göre bir komplo teorisi geliştiriyordu. Olayları CIA'ya, MOSSAD'a dayandıranlar da vardı.
Öldürülen iki korumanın ne kadar dürüst ve sadık insanlar olduğunu bilen yakın arkadaşları haricinde ülkedeki örgütlü İslamcılar bu cinayetleri, intikamın keyif verici tebessümüyle karşıladılar.
Cemaatin istihbaratçı çocukları derslerini iyi çalışmışlardı. İmam Sait'in Bursa sorumlusunu tespit etmek için kapsamlı etkinliklere giriştiler.
Oklar hep aynı yeri gösteriyordu: Yavuz Selim Mahallesi. Şeriatçılıkta nam salmış olan bu mahalle irili ufaklı onlarca tarikatın merkeziydi. Cemaat, tarikatlar içindeki bağlarını kullanarak İmam Sait'in Bursa grubunu soruşturmaya başladı.
Yavuz Selim Mahallesi'nin tanınmış simalarını ve kulağı delik kişileri tespit edip haklarında hızlı bir araştırma yaptılar. İçlerinden, paraya ve kadına karşı zaafı olanları belirlediler. Büyük rüşvetler verdiler.
İstanbul'dan tanınmış mankenleri getirip her birine binlerce dolar ödeyerek mahallenin kadın düşkün hacı-hocaları ile imam nikâhı kıydılar. Hacılar, o gece sözde zevceleri ile bir güzel halvet olduktan sonra sabaha "Boş ol, boş ol, boş ol" diyerek karılarını boşadılar ve mankenler de bu oyunlara ne gerek olduğunu anlamadan, aldıkları yüklü paranın sevinciyle İstanbul'daki renkli hayatlarına geri döndüler.
İstihbarat grubu istedikleri isme nihayet ulaştı: Cafer Büyükdere. İmam Sait'in Bursa'daki bütün organizasyonlarını idare eden bu kişi, 27 yaşında bir gençti. Bursa ilahiyatta asistandı. Bir gece yarısı operasyonuyla kaçırılarak Soğanlı Köyü'ndeki çiftlik evine götürüldü.
Cinayetlerle ilgili sorular soruldu. İmam Sait'in amacı neydi? Cinayetleri işleyen isimler kimlerdi? Genç adam ilk etapta tüm soruları "Bilmiyorum" diye yanıtladı. Orta halli bir dayak yedikten sonra burada İmam'a bağlı birkaç radikal tarikat ve yine sayısı çok az olan üniversite öğrencisi olduğunu söyledi. Bir de İmam'ın apartmanı vardı.
Bir dairesinde de geldiğinde kendisi kalıyordu. Buna benzer bilgiler verdi. Fakat bu bilgiler tatminkâr değildi. Daha fazla bilgi istiyorlardı ancak genç, "Tüm bildiklerim bunlar" dedi.
Her tokattan, sopadan, yumruktan sonra sorularını yenilediler ancak "bilmiyorum" cevabı değişmedi.
Tek fark, ilk etaptaki sade biçimde söylenmiş bilmiyorum'un yerini "Abiii vallahi bilmiyorum", "Yemin ederim ki bilmiyorum", "Of, ah, Allah'ım bilmiyorum!" sesleri almıştı. İşkence devam ettikçe bilmiyorumlar hırıltılı, genizden gelen bir sesle söylenmeye başlandı. Kısa süre sonra genç, konuşamayacak hale gelmişti.
Cemaatin fedaileri, gencin gerçekten de bir şeyden haberi olmadığını anladı. Genci öldürdükten sonra çiftliğin iç bahçesinde tanınmasını engellemeyecek biçimde yaktılar. Ceset aynı gece götürülerek Muradiye'de Ilgar Malikânesi'nin yakınındaki bir çöp konteynırına atıldı.