Berke yavaş yavaş sinirlenmeye başladı. Tüm uğraşlarına rağmen grafik programını bir türlü indiremiyordu. Çeşitli yöntemler denedi ama sitenin güvenlik duvarlarını aşamadı.
"Yok ya... Bizim hacı düldül ile olacak iş değil bu" diyerek monitöre keyifsizce bir tokat attı.
"Hasan olsa hallederdi aşkım" dedi Miray.
"Ondaki bilgisayar olsa, ben de yaparım."
Kısa bir sessizlik oldu. İkisinin de aklından aynı şey geçiyordu.
Berke, "Anahtarı Ercan'a bırakmıştı. Çıkıp iki dakika şu programını indirsek ayıp olur mu?" diye sordu.
Dudak büktü Miray.
"Bilmem ki aşkım. Olmaz herhalde!"
"Tabi ya! Evine girilmemesini istese ne diye anahtar bıraksın?"
Şekerlikten anahtarı aldılar. Ercan, anahtar ve bozuk paralarını bu şekerliğe koyardı hep. Beraberce çıktılar Hasan'ın gizemli evine. Usulca içeri süzüldüler. Yaptıklarının doğal olduğunu konuşsalar da hiç rahat değillerdi. Her an odalardan birinin kapısının açılacağını ve Hasan'ın o sürekli yere bakan gözlerini kaldırarak "Ne işiniz var burada?" diyeceğini düşünüyorlardı.
Bilgisayarın bulunduğu odaya girdiler. Tavanda çizili Davut Yıldızı ve aşağıya sarkan zincirler, yer sofrasının üstündeki kalın ciltli kitaplar, zincirlerin ucundaki taslar, duvardaki film afişleri ile oda iç gıcıklayıcıydı.
Berke, yatağın hemen yanındaki bilgisayarın başına oturdu. Düğmesine bastı ve açılmasını beklemeye başladı. Miray ise zincirlerin ucunda asıl duran Arami taslarını inceliyordu.
"Aşkım, bu taslar aynı zamanda birer mum..."
"Nasıl kokuyor acaba? Bir baksak mi?"
"Boşver, karıştırma."
"Canım ne var? Söndürürüz hemen."
Miray, çakmağını çıkartarak sofranın üstündeki tasın fitilini ateşledi. Birkaç saniye gözlemledikten sonra dikkatini kitaplara yöneltti. Onları karıştırmaya başladı. Berke, CD'lerden birini takarken bir yandan da programı indireceği siteyi açmaya çalışıyordu.
On dakika kadar her şey yolunda gitti. Berke internetten indirdiği programla, Miray da Hasan'ın kitaplarıyla uğraşıyordu. Bir zil sesiyle yerlerinden hopladılar.
Heyecanla birbirlerine baktılar.
Berke tek gözünü kapatıp anahtar deliğine yanaşıyordu ki "dingk donk", "dingk donk" sesiyle zıpladı yerinden. Bir kez daha yanaştı deliğe. Kocaman gözlüklü, beyaz tülbentli bir nine görünüyordu.
"Kimmiş aşkım?" dedi Miray
Berke sevgilisine, kapıyı açarak cevap verdi.
Miray, kapının önünde duran ve büyük gözlüklerin ardındaki meraklı gözleriyle kendilerini süzen nineye hayretle baktı.
İlk konuşan nine oldu.
"Siz Hacer'in çocukları mısınız bakim?"
"Yok teyzeciğim," dedi Berke "Yanlış gelmişsiniz."
"Hacer'in evi değil mi burası?"
"Değil teyzeciğim"
"H...."
"Değil diyorum, değil."
"Hacer yok mu?"
"Yok teyzeciğim. Yanlış gelmişsin."