11. Bölüm: İntikam başlıyor

357 15 0
                                    

Cemaatin finans bölümü sorumlusu Ramazan Özhan, neşe ile yatağına oturdu. Üzerinde ipek gecelik vardı. Viskisinden bir yudum alıp bardağı sehpaya koydu. Yatağa uzandı. Elli dört yaşında, zayıf ve orta boylu bir adamdı. Saçını ve bıyığını boyadığı için daha genç gösteriyordu. İki dönem milletvekilliği yapmıştı. Süper lüks yaşantısıyla medyanın dikkatini çeken bir isimdi.

Banyoda hazırlanmakta olan misafiri biraz sonra yatağına gelecekti. Keyfi yerindeydi. "Bakire kız da her zaman düşmüyor. İyi oldu Konya'ya geldiğim" diye düşündü. Hacı Halit'in cenazesi ve ardından yapılan toplantı dolayısıyla iki gündür Konya'daydı. Adamları, patronlarının özel zevkini bildiği için piyasayı araştırmışlardı.

On beş yaşındaki kısa boylu, beyaz tenli kız; aynaya bakarken çenesinin hafifçe titrediğini gördü. Elleri de titriyordu. Çok korkuyordu. Kaçmak istiyordu. Aklına Eşref geldi. "Kaçarsan, suratını kaynar suya sokarım, insan içine çıkamazsın" demişti. Daha önce de bir adama satmışlardı ama o zaman kaçmıştı. Üvey abisi Eşref, parayı geri vermek zorunda kalmış, sonra da bir ton sopa atmıştı. Sinirini alamayıp soyunmuş ve cinsel organını tutarak "Bundan mı kaçıyorsun lan? Bundan mı kaçıyorsun?" deyip organını zorla ağzına sokmaya çalışmıştı. Başaramayınca da yorulana kadar dövüp yarı baygın hale getirdikten sonra onu poposundan becermişti. Kızcağız perişan halde yatarken Eşref üstünü giyiniyor ve küfrediyordu. "Alıştın mı lan şimdi kancık. Bir daha kaçacak mısın? Hele birkaç, kızgın demir sokarım, orospu" Bunların hepsi film şeridi gibi geçti gözünün önünden. İçeriye girmekten korkuyordu. Kaçmaktan korkuyordu. Ne yapacağını bilmiyordu.

Ramazan Bey birçok tecrübe sonrasında küçük kızların bu ürkek durumuna alışmıştı. Hele bakire olanlar çok korkuyorlar; dokunduğu yer titriyordu. Banyoya giderek kızı alıp yatağa getirdi. Elleriyle soydu. Kendi de tamamen soyundu. Kız utancından başını kaldıramıyordu.

"Hayatım niye bu kadar ürkeksin?" dedi, bir yandan da kızın saçlarını okşuyordu. "Abine altı bin dolar verdim. Hadi beni memnun et, sana da gizliden beş bin dolar vereyim. Abinin haberi olmadan." Ramazan Özhan bu yaştaki kızların pezevengine verdiği paranın bir kuruşunun bile kızların eline geçmediğini biliyordu. O nedenle motivasyonu arttırıcı farklı yöntemler denemeye çalışırdı. Kız hiçbir cevap vermedi. Bıyıklarını, dudaklarını kızın körpe vücudunda dolaştırıyordu. Ve...

Çok sonra olması gerekiyordu... Bir sevgiliyle, el ele dolaştıktan sonra, ıslanmamak için yağmurun altında koşuşturduktan, güneşin doğuşunu izledikten, birbirleri için ağladıktan sonra... Hasret duyduktan, tenhalarda sıkıştırıp öptükten, evlenmeden olmaz dedikten sonra... Ona çay demledikten, sürpriz hediyesini açtıktan, beraber gezdikten, sinemaya gittikten sonra...

Çok sonra olmalıydı, çok...

Bir sevgiliyle olmalıydı. Çok başka biriyle olmalıydı...

Olmayan ailesi, fakirliği, zalim üvey abisi, yediği dayaklar, eğitimsizliği, ezikliği... Ve hayattan siktir çekmişliğiyle, içinde bulunduğu iğrenç ortamda temiz kaldığını hissettiği tek varlığını da yitirmişti. Babası yaşında, kıllı, terler içerisinde hayvan gibi hırlayarak, çürümüş eti ve pis bıyıklarından tükürükler saçarak üstünde duran bu adam... Kaybettirilmişti umutları...

Üç genç adam kral dairesine girdiler. Boyunlarındaki kocaman muskaları, siyah elbiseleri, uzun paltoları ve gözlerindeki ifadesizlikle birbirinin kopyasıydılar. Yüzleri çok enteresandı. Sanki yaşamıyorlardı. Nefes almıyorlardı, bakmıyorlardı, görmüyorlardı. Yüzlerindeki tek bir kas bile kıpırdamıyordu.

Gençlerden biri Ramazan Özhan'ın şaşkın bakışları arasında hızla hareket etti ve aynı ifadesiz yüzüyle, Ramazan Özhan'ı kaldırarak cama doğru götürdü. Perdeyi açtı. Devasa pencere 15. kattan Konya manzarasına bakıyordu. Şehir ayaklar altındaydı. Zorla cama baktırdılar. Dışarısının karanlığına karışmış biçimde camdan İmam Sait Haykıran'ın silueti belirdi. Gözlerinde büyük bir nefretle ona bakıyordu. Ramazan Özhan çıldırmış biçimde çırpınmaya başladı. Bağırmak istedi ama sesi çıkmıyor, gencin elinden kurtulamıyordu.

Gençler kurulu makine gibi çalışıyordu. İçlerinden biri paltosundan iki poşet çıkardı. Poşetlerin içinde metrelerce uzunlukta zincirler vardı. Zincirleri çıkarıp Ramazan Özhan'ın iki kolunu sıkıca kelepçelediler. Diğer genç, şaşılacak biçimde paltosunun içinden iki çelik çanta çıkardı. Çantaların içi cıva ile doluydu ve her biri yüz elli kilo ağırlığındaydı. Zincirlerin diğer ucu çantalara geçirildi. Ramazan Özhan'ı iki pencere arasındaki duvara dayadılar. İki genç çantaları aldı ve biri bir camdan diğeri öteki camdan aynı anda fırlattılar. Çantalar camları parçaladı ve hızla aşağı doğru düşmeye başladı. Zincirler aynı anda gerildi ve kollar yerinden koparak kan fışkırmaya başladı. Ramazan Bey acı içinde yere yığıldı. Tarifi imkânsız biçimde kıvranıyordu. Her yanı kan kaplamıştı. Üç genç geri döneceklerdi ki bir ses duydular.

"Ne olur beni de öldürün."

Kızın sesiydi bu. Bacakları ve çarşaftaki kan lekesiyle birlikte çırılçıplak yatağın üzerindeydi. Gençlerden biri yanına geldi. Başını tuttu ve hızla çevirdi. 

Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin