Burnunu rahatça silebilmek için gözlüğünü çıkartıp masanın yanına koydu. Aydın Tuğlacı çevreye yönlendirdiği bakışlarını tekrar bilgisayarına odakladı. Mausu kavrayarak küçük tekerleği döndürmeye başladı. Ekran alt sayfalara kayıyordu. İstatistikleri yorgun gözlerle takip etmeye koyuldu.
Her saniye daha da ağırlaşıyordu sanki bu iş. Rakamları bulanık gördüğünü fark ederek gözlüğünü takmadığını anımsadı. Klavyenin yanındaki gözlüğünü aldı. Hemen takmak ve işine devam etmek yerine, geriye doğru yaslandı ve salonun tavanına bakmaya başladı.
Burun silme anından sonra gelen bu ikinci kesinti konsantrasyonunu iyice dağıtmıştı. Gözlüğü taktıktan sonra, mendil paketini aldı ve doğruldu. Koltukta poposunun izi çıkmıştı.
Kısa zamanlı bir bel tutulması yaşayarak birkaç adım attıktan sonra, seri adımlarla yürümeye başladı.
Kahvenin buharı burun deliklerini açıyordu. Yavaş yavaş yudumlarken, Kara Zıpkalılar'ı ne kadar tanıdığını düşündü. Eh, bir şeyler öğrenmişti ama yeterli değildi. En önemlisi, tarihçeyi bilmiyordu. Kim, ne zaman kurmuştu? Faaliyetleri nelerdi?
Şeriatı engellemek amacıyla çalışıyorlardı ama detayları bilmiyordu.
"Böyle olmaz ki!" diye düşündü. Bazı şeyleri öğrenmeliydi artık. Hem bunca cinayeti, kendi kurumunu dahi tanımadan nasıl çözebilirdi.
Kaslı vücudu, dolgun dudakları ve tüm yakışıklılığıyla Ferdi Giray girdi içeriye. "Merhaba Aydın" dedi. Gülümsüyordu.
"Merhaba Ferdi Abi" dedi. Keyfi yoktu.
"İyileşemedin mi daha?" dedi Ferdi Giray. Kendine papatya çayı aldıktan sonra, Aydın'ın yanına oturdu. Aydın, soruyu hiç duymadı. Başka bir noktaya kilitlenmişti.
"Ferdi Abi ben Kara Zıpkalılar'ı tam olarak ne zaman tanıyacağım?" ezik bakışlarla söylemişti.
Sesindeki yalvarma hissediliyordu.
"Benim yapabileceğim bir şey yok. Senin vekil öğretmenin Ali Fırat Boran. Emir komuta onda.'' "Sence ne zaman anlatır?" dedi titreyen sesiyle.
Ferdi, Aydın'ın mavi gözlerine baktıktan sonra başını öne eğdi. Papatya çayının hoş kokulu buharını burnuna doldurarak, küçük bir yudum aldı.
"Aydın, en iyisi komutanla açık açık konuş. Eminim o da geciktiğini fark edecektir. Bu aralar biraz sıkıntılı. Senin vekil öğretmenliğini yaptığını unutmuştur."
"Ya Ferdi Abi..." konuşmak istiyor ama bir yandan da korkuyordu. "Fırça yemeyelim?" ürkek bakışlarla söylemişti.
"Yok canım. Serttir ama bir o kadar da mert bir insandır."
Hiç ikna olmamıştı Aydın. Helikopterde bir "hiç' yüzünden yediği fırça, Bursa'da kustuktan sonra akrep misali gözlerini üstüne yöneltmesi ve Konya'daki çocuğu sırf gıcık olduğu için tokatlaması...Bunlar geçti gözünün önünden. Cesaretini toplayamıyordu.