Hanife Hanım iki gündür göz hapsinde tutuyordu eşini. Kalp krizi, koruma müdürünün müdahalesiyle hafif atlatılmıştı.
Sorun, artık kontrol edilebilirliğin ötesindeydi. 12 üyeyi öldürebilenler, kendilerine de ulaşabilirdi. Bir an önce kocası ile konuşmak ve cemaatin stratejisini belirlemek istiyordu. İki günlük dinlenmenin yeterli olduğuna karar verdi.
Yalının şark köşesinde minderlerin üstüne kurulmuş, gazetesini okuyan Cihangir Bey, eşinin seslenişiyle elindeki gazeteyi bırakıp dikkatini ona yönlendirdi.
Hanife Hanım artık yavaş yavaş konunun açılması gerektiğini düşünerek bir giriş yaptı."Cihangir ne yazıyor gazetede? Cinayetle ilgili bir haber var mı?"
Cihangir Bey içten içe gülümsedi. Evet, konuşma vaktinin geldiğini hissediyordu. İlk adımı kendisinin atması gerektiğinin de farkındaydı.
"Gel hanım gel. Otur şöyle. İyiyim ben, her şeyi konuşabiliriz. İki gündür, sıkıntı stres yaşamayayım diye konuları açmadığınızın farkındayım."
"Cihangir" dedi Hanife Hanım. Birkaç saniye sustu. Nereden başlayacağını bilemedi bir an. "Ne yapacağız, bir şey düşündün mü?" diyerek topu kocasına attı.
"Düşündüm ama akla yatkın bir plan bulamadım."
"Cihangir bu sefer bu durum çok nazik. Hayatta kalan tek üye sensin, bir de..." Bu kısımdan sonra iğrenç bir şey görmüş gibi yüzünü buruşturarak "Sait kâfiri" dedi.
"Bir de bizim oğlan var. Son toplantıda onu da üye yaptık ya."
"Aman Allah korusun!" dedi Hanife Hanım. Oğlunun, üyeleri bir bir öldürülen Ulular Meclisi dâhilinde isminin geçmesi içini ürpertmişti.
Neresinden tutup konuşacaklarını bilmeseler de laf yerini bulmuştu. İlk problem Cenk'in durumuydu.
"Cihangir, çocuğu hemen uzaklaştıralım buralardan" dedi. Sesinde büyük bir kaygı vardı.
"Avrupa'ya veya Amerika'ya yollayalım."
İki gün boyunca Cihangir Bey de düşünmüştü bu fikri ama... Cinayetlerin bazılar yurtdışında işlenmişti. Demek ki katillerin kolları uzundu.
"Yurtdışına yollamak çare değil" dedi. Bir süre sessizlik oldu.
"Ne yapabiliriz?" diyerek, sessizliğini bozdu Hanife Hanım.
Cihangir Bey deriıı bir nefes aldı.
"Bak hanım. Senin de en az benim kadar hayat tecrüben var. Diğer konularda nasıl sakin düşünüyorsan, nasıl soğukkanlı davranıyorsan lütfen bu konuda da öyle ol.Biliyorum, en zayıf tarafın oğlumuz. Ama Hanife, çok iyi biliyorsun ki Cenk'i saklamak çözüm değil. 12 kişiyi, iyi korunmalarına rağmen ve çok gizli yerlerde saklanmalarına rağmen öldürebilenler..."
Yutkundu. Hanife Hanım da bembeyaz olmuştu. Cihangir Bey cümleyi bitiremedi ama gerek de kalmamıştı.
Hanife Hanım'ın yüz hali, acı gerçeğin tokadını yemiş bir insanı andırıyordu.
"Saklamak. Avrupa'ya göndermek çözüm olsa inan bir saniye bile bekletmezdim. Ama bu yanlış bir karar olabilir. Şu anda en güvenli yer yalı."
Hanife Hanım eşine hak veriyordu. Peki, ne yapacaklardı? Biricik yavrularını bu ateş çemberinin içinde mi tutacaklardı?"Ne yapacağız?" dedi çaresizlik içinde.
"Hanife, hiçbir yere kaçamayız. İsyanı bastırmadan İmam Sait'i öldürmeden bu iş kapanmaz. Bence konuşmamız gereken şey bu temizliğin nasıl yapılacağı."