Kara Zıpkalılar'ın birinci ve ikinci halka muhafızları toplantı salonunda yerlerini almışlardı. Masanın en başındaki koltuk boştu. Boş koltuğun sağ tarafından birinci sırasında operasyon birimi komutanı Ali Fırat oturuyordu. Diğerleri de mevki ve kıdem sıralamasına göre oturmuşlardı. Buraya ait olmayan tek kişi kapıda Paşa'nın gelişini kollayan Arap Zekeriya'ydı. Onun mevkisi toplantıya katılmaya yetmiyordu.
Zekeriya ilginç biçimde alınmıştı teşkilata. Kara Zıpkalılar birçok insanı kullanırdı. Gazetecileri, doktorları, profesörleri, emniyet mensuplarını, siyasetçileri, terör örgütü üye ve yöneticilerini, hayat kadınlarını, sanatçıları, sporcuları... Ama önemli bir nokta vardı. Kullanılan kişiler Kara Zıpkalılar'ıniç yapısı bir yana, ismini dahi bilmezdi. Kara Zıpkalılar'ı ancak belli bir kökenden gelen kişiler bilebilirdi. Dışarıdan çok nadir adam alınırdı. Alınanlara da gizli bilgiler asla verilmez, tarihçe anlatılmazdı. Bu kişilerin arşive girme yetkisi yoktu. Hiçbir toplantıya katılamazlardı ve kesinlikle yönetici olamazlardı. Arap Zekeriya da bunlardan biriydi. Örgütün içindeydi ama aynı zamanda dışındaydı.
Örgüt, Zekeriya'yı on dokuz yaşındayken keşfetmişti. Hatay'ın Rahmanlar ilçesindendi. Alevi bir Arap'tı. Kan davası nedeniyle üç kişiyi öldürmüştü. Polis günlerce yakalayamamıştı. Sorguda tek kelime etmemiş, dayağa, sopaya bana mısın dememişti. Hapishanede de rahat bırakmadı kanlıları. Tuvalette şişlemek istediler ama kiralık katili duvarlara vura vura öldürdü. Kara Zıpkalılar Zekeriya'dan faydalanılabileceğini düşünerek harekete geçti. Hapishanedeki kaydı 'öldü' olarak düşünüldü ve bir yaşayan ölü olarak Kara Zıpkalılar'a katıldı. Bu yöntemler muhafızların tarihinde mevcuttu. Şimdi de Zekeriya için kullanılmıştı. O andan itibaren Ali Fırat'ın komutasına verildi ve operasyonlara katılmaya başladı. Ataklığı, gözü karalığı, gücü, acımasızlığı ve sadakati herkesin takdirini topladı. On dört yıl geçti böyle. Ali Fırat otuz altı, Zekeriya ise otuz dört yaşına geldi. İlginç adamdı Zekeriya. Konuşmazdı. Ancak soru sorulursa, bir ihtimal cevap verirdi. Şakalaştığını, güldüğünü gören olmadı. Güçlü bir hafızası vardı. Gördüklerini, duyduklarını çok iyi hatırlardı.
Ali Fırat kapıya baktı. Saat dokuzu dört geçiyordu. Arif Paşa dört dakika gecikmişti. Paşa'nın çok değiştiğini düşündü. Bir zamanların efsane generali Arif Pilbudak gitmiş, yerine ilgili ilgisiz emirler veren huysuz bir ihtiyar gelmişti. Arif Paşa'daki bu değişimi anlamıyordu. Ters davranışları neticesinde, Zeki ve Tuncay Albay örgütten soğumuş, akabinde ayrılmışlardı. Muhafızlar eski dinamik yapısını kaybetmişti.
Ali Fırat'ın düşünceleri Arap Zekeriya'nın sesini duymasıyla dağıldı. "DİKKAAT!" diye bağırdı Zekeriya. Toplantı masasındaki tüm muhafızlar ayağa kalktı. Paşa masanın başına geldi ve,
"Günaydın arkadaşlar" dedi.
Hep bir ağızdan,
"Sağol!" diye yanıtladılar. Arif Paşa koltuğuna otururken diğerleri de onunla birlikte oturdu. Zekeriya kapıyı dışarıdan kapatmıştı. Paşa içeriye girerken yanında uzun boylu, beyaz tenli, siyah kıvırcık saçlı ve mavi gözlü bir genç vardı. Hafif kilolu ve biraz iri popolu genç çok heyecanlıydı. Paşa:
"Aydın, otur sen de şöyle" dedi.
Toparlak yüzlü genç, ince, çerçevesiz gözlüklerinin ardından heyecan dolu gözlerle Arif Paşa'ya bakıyordu. "Emredersiniz komutanım" dedi. İşaret edilen yere oturdu. Paşa'nın yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
"Bugünkü toplantımızın iki sebebi var" dedi. Önündeki su şişesini açtı ve bardağının yarısını doldurdu.
"Birincisi, aramıza yeni bir arkadaşımızın katılacak olmasıdır" diyerek, Aydın'ı işaret etti. Bakışları üzerinde toplayan Aydın; ayağa kalkarak, çocuksu yüzüne oturmayan zorlama bir ifadeyle, "Aydın Tuğlacı, emret komutanım!" dedi.