İlyas Bey telefonu kapattıktan sonra makam koltuğuna yaslandı. İşe gelir gelmez İmam Sait'i aramıştı. Hasan'la birlikte İstanbul'a gitme fikrini anlattı.
İmam, Hasan'ın ille de yalnız gitmesini istiyordu. Aile ortamında şifreleme çalışmalarını rahat yürütemezdi. Bu çalışmalar için dualarla korunan özel oda gerekiyordu. Hasan'ın olmadığı bir anda Neriman Hanım'ın odaya girmesi, temizlik yaparken sağı solu kurcalaması, cinlerin harekete geçmesiyle sonuçlanabilirdi.
Kontrolsüz biçimde ortaya çıkan varlıklar Neriman Hanım'a zarar verebilir ya da sonraki çalışmada Hasan'ı güç durumda bırakırdı. İmam, İlyas Bey'in önerisini kabul etmedi. İstanbul'da bir akraba veya hemşeri bulunmasını istedi.
İlyas Bey yine koltuğuna yaslanmış, konuşulanları değerlendiriyordu. İstanbul'da tanıdık veya hemşeri olarak kimlerin olduğunu düşünmeye başladı.
Büyük bir sevinçle uyandı Hasan. Sanki ömrünün en güzel uykusunu uyumuştu. Odanın ormana bakan manzarasını görmek için perdeleri açtı. Buğulanmış camı eliyle sildi. Karanlık bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Hava solgun ve kasvetliydi.
Yağmur inceden çiseliyordu. Hasan, Temmuz güneşinde Galata Kulesi'nden Boğaz manzarasına bakıyormuş gibi mutlu hissetti kendini. Ormanlık alanın sol tarafına bakıp gözlerini biraz kıstığında, uçsuz bucaksız uzanan Küba sahillerini gördü. Çikolata renkli, koca popolu melez kızlar sere serpe yatmış güneşleniyor, denize giriyor, birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Ortam Hasan'ı bekliyordu.
Sıcak yataktan çıkmıştı. Ürperdi. Akşam sandalyeye asmış olduğu hırkayı giydi. Mutfağa geçti. Annesi kahvaltı hazırlıyordu. İlk torununu kucağına aldığı an gibi mutlu gördü annesini.
Gerçi dudaklarında tebessüm yoktu, yüzündeki çizgiler belirginleşmiş, gözleri yaşarmış ve yanakları süzgünleşmişti. Tüm bunlara rağmen mutlu olduğunu hissetti annesinin.
"Günaydın anneciğim" dedi. Çayını doldurdu ve kahvaltı masasına oturdu. Küçüklüğünden bu yana "anneciğim" demezdi.
Hasan kahvaltısını bitirdikten sonra odasına geçti. Dizüstü bilgisayarını açıp başına oturdu. Google arama motoruna "İstanbul" yazdı. Çıkan milyonlarca sonuçtan ilk sıradakileri açmaya başladı. "Boğaziçi Üniversitesi" yazıp arama motorunu tekrar çalıştırdı.
Üniversitenin resmi sitesine girdi. Fotoğraflara bakarak üniversitesini tanımaya çalışıyordu. Mezuniyet resimlerini inceledi. Keplerini havaya atan öğrencilere baktı.
***
İlyas Bey'in zihni oğlu ile o kadar meşguldü ki o gün yapması gereken birçok işi unutmuştu. 'Akraba' olayını nasıl halledeceğiz diye düşünüyordu. Büyük çoğunluk Sakarya'daydı. İstanbul'da olanlar arasından da uygun bir isim gelmiyordu aklına. Çoğu yaşlıydı.
Evden dışarı çıkmaz, yer yurt bilmez insanlardı. Hâlbuki Hasan'a yoldaşlık edebilecek genç biri lazımdı. İyice düşündü. Unuttuğu biri kalmasın diye telefon defterini açıp oradaki isimlere tek tek baktı.
Telefon defterini karıştırırken "Vakkas Göcekli (Ayk. Tamir.) yazısını gördü. Sakarya'dan çocukluk arkadaşı ayakkabı tamircisi Vakkas'ın ismi bir şeyler uyandırdı.
Öyle ya! Vakkas'ın oğlu ortaokulda "Kabataş Erkek Lisesi"ni kazanmıştı. O zamanlar yurt için yardımcı olmuştu. Yahu ne olmuştu sonra? Zihnini zorladı. Ne olmuştu o çocuk? Sahi neydi ismi? Tabi tabi Ercan'dı çocuğun adı. "En iyisi Vakkas'ı aramalı" diye düşündü. Numaraları çevirdi.
***
Akşam yemeğinde günün gelişmelerini eşi ve oğluna anlatıyordu İlyas Bey:
"Hanım hatırlarsın bizim Vakkas vardı, hani ayakkabı tamircisi."
"Hatırlamaz mıyım canım. Sebahat'in beyi."
"Valla karısının ismini bilmem."
"Eee ne olmuş."
"Vakkas'ın oğlu vardı. Hani İstanbul'da bir mektebi kazanmıştı da yurt işi için bizden yardım istemişlerdi. Hatırladın mı?"
"Allah aşkına Bey, onu hatırladın mı? Bunu hatırladın mı? Diyeceğini bir tamam anlatıver!"
"Rabbim sen sabır ver! Anlatıyoruz ya Neriman. Vakkas'ın oğlu İstanbul'da liseyi bitirdikten sonra edebiyat öğretmenliğini kazanmış. Vaktiyle halasının yanında duruyormuş. Şimdi de bir arkadaşıyla evde kalıyormuş. Vakkas'a bizim oğlanın durumunu anlattım.
Allah razı olsun pek alakadar oldu. Hemen aradı oğlunu. Çocuk demiş ki tabi yardımcı oluruz ama bu apartmanda kiralık daire yok. Bir tane var o da satılık. Neyse ben çocuğun adresini telefonunu falan aldım.
Sonra Sait Hoca Efendi'yi arayıp surumu arz ettim. Hoca efendi "Mühim değil" dedi. "Yarın daireyi satın alır, dayar döşer, Hasan'ı yerleştiririz" dedi.