Cenk Ateşdağlı, yarattığı sert patron imajının, bütün çalışanların iliklerine kadar işlediğini düşündü. Kendini meydan muharebesi kazanmış gibi hissediyordu.
Gurur dolu adımlarla çıkıyordu şirketten. Yüzündeki gülümseme manidardı.
Arabasına binip hızla sürmeye başladı. "Canım" ismiyle kayıtlı numarayı aradı. Karşısında sevgilisinin meraklı ses tonu vardı.
"Aşkım nerelerdesin ya?" Uzun bir konuşmanın başlangıcı olan bu telaffuz Cenk tarafından kesildi.
"Bu akşam bana gel, özledim seni."
"Ay geleyim hayatım da, nerdesin sen? Sabahtan beri arıyorum..."
"Gelince konuşuruz."
Cenk Ateşdağlı arabasını sürmeye devam ederken babasını aradı. Akşam yalıya gelmeyeceğini, kendi evinde kalacağını söyledi.
Cihangir Bey oğlunun sesindeki kararlılığı sezdi. İzin vermekle birlikte eşinin de telkiniyle on iki kişilik bir koruma ekibini villaya göndermeyi ihmal etmedi.
Cenk arabasını park ederken sevgilisinin cipini görünce evde olduğunu anladı. Hızla eve girdi. Kız, anahtar sesini duyup kapıya yürüyordu. İnce uzun holde karşılaştılar.
"Aşkım neler oldu? Öldüm meraktan!"
Birbirlerine sarıldılar ve öpüşmeye başladılar. Kız, kısa bir öpüşme faslından sonra sohbet edeceklerini düşündü ama sorduğu her soruya öpücükle, okşamayla veya üstündeki herhangi bir şeyin çıkartılmasıyla cevap aldı. Çırılçıplak kaldıktan sonra o da sorularından vazgeçip sevişmenin büyüsüne kaptırdı kendini. Cenk hiç olmadığı kadar sertti, döver gibi sevişiyordu. Acı çektirmeye çalışıyordu sanki.