Tüm cesaretini topladı Aydın. Kaşlarını çattı. Kendi kendine konuşmaya başladı. "Tabi kardeşim, insan çalıştığı kurumun yapısını öğrenmek istemez mi?", "Anlatacaksan anlat artık!"
Hayır... Hiçbir işe yaramıyordu. Ne kaşını çatması ne masayı yumruklaması ne de kendi kendine konuşması motive olmasını sağlamıyordu. Ali Fırat ile konuşacak cesareti bir türlü bulamıyordu. Bunda komutanın son günlerindeki tutumunun da büyük payı vardı. Sinirli ve somurtkandı. Ferdi Giray haricinde kimseyle konuşmuyordu.
Aydın oturduğu masadan kalktı. Artık biran önce konuşmalıydı. Motive olmayı beklemenin bir anlamı yoktu. Yürümeye başladı. Ali Fırat'ın odasına doğru attığı her adımda yüreği hopluyordu. Derin bir nefes alıp kapıyı çaldı ve "Gel" sesiyle girdi içeri.
Ali Fırat iki dirseğini masaya koymuş, hafif kambur biçimde oturuyordu. Kızırun çizdiği resimler, psikologun Serkan Güneri'den bahsetmesi, Arif Paşa'nın toplantıda attığı fırça; cinayetleri çözememeleri, akıl almaz olaylar... Beyninin her yanı ayrı bir düşünceye dalmış ve bunaltıcı bir ruh haline karışmıştı.
Aydın durumu izah etti.
Uzun bir sessizlik oldu. Ali Fırat bir sigara daha yaktı, son günlerde iyice artırmıştı.
"Çocuğun vekil öğretmeni olduğumuzu unutmuşuz" diye geçirdi içinden. Aydın'ın ne derece merak içinde olduğunu tahmin edebiliyordu.
"Konuşalım bakalım."
Rahatladı Aydın. Olumsuz bir cevaba hazırlamıştı kendisini.
"Sen neler öğrendin bu güne kadar? Anlat bakalım. Ben de öğrenmediklerini anlatayım."
Aydın, dahil olduğu günden itibaren muhafızlar hakkında ne öğrendiyse anlattı. Şeriat yönetimini engellemeye çalıştıklarından, çok gizli olduklarından bahsetti.
Komutan sabırla dinledi. Gülümseyerek "Her şeyi öğrenmişsin zaten!" dedi. Şaka amacıyla söylediği söz, Aydın'ı korkuttu. "Acaba anlatmayacak mı?" diye düşündü.
Ali Fırat, sigarasını söndürdü. Odanın camını açıp içeriyi havalandırdı.
"Bir şey içelim mi?" diye sordu.
"Ben içmeyeceğim komutanım. Ama isterseniz size hazırlayayım."
"Koy bakalım bir çay" dedi. Aydın çayı hazırlarken o da anlatacaklarını toparladı. Çayını yudumlarken tane tane dökülmeye başladı sözler.
"Tarihçe ile başlayalım." Ali Fırat, tarihin karanlık dehlizlerinden gelen bir rüzgâr gibi esmeye başladı.
"Örgütümüz 1920'li yıllarda Kara Zıpkalılar ismiyle kuruldu." Derin bir nefes aldı ve devam etti "Kara Zipkalılar Giresun'da kurulmuş olan bir Kuvay-1 Milliye çetesidir. O zamanlar işgallere karşı gerilla mücadelesi veriyordu. Çetenin reisi Topal Osman'dı." Ali Fırat bir süre sessiz kaldı. Boşluğa yöneltmiş olduğu bakışlarını Aydın'a çevirerek,
"Topal Osman ismini duydun mu hiç?" diye sordu.
"Duydum komutanım."
"Peki ne biliyorsun Topal Osman'la ilgili?"
"Büyük bir kuvay-i milliyeciymiş daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın Muhafız Alayı komutanlığını yapmış ve bir suçtan dolayı idam edilmiş" diyerek Topal Osman'la ilgili bildiklerini sıraladı.
"Evet. Buraya kadar hepsi doğru, hiçbir yanlışlık yok." Ali Fırat çayının buharını üfürdükten sonra bir iki yudum daha aldı. Pürdikkat kendisini dinleyen