21. Bölüm: Ceyda'ya dönüş

268 11 0
                                    

Raporları alıp Bursa'ya hareket ettiklerinde saat 14.30 olmuştu. Bursa emniyetinden kendileri için hazırlanan raporu aldılar ve hemen İstanbul'a hareket ettiler. Saat 21.00 dolaylarında İstanbul'daydılar. Uykusuz ve yorgundular. Sabah görüşmek üzere ayrıldılar. Aydın çok yorgun olmasına rağmen eve gitmedi. Kara Zıpkalılar'ın cinayetlerle ilgili yaptığı çalışmaları inceledi.

Ali Fırat kan çanağına dönmüş gözlerle arabasını eve doğru sürdü. Biraz başı ağrıyordu. Eve çıkmadan önce site kliniğine uğrayıp bir ağrı kesici almayı düşündü.

İçeriye girdiğinde nöbetçi doktor okumakta olduğu kitabın sayfasını kıvırarak bir kenara koydu. Kısa bir diyalogun ardından ağrı kesici verdi. İlaç kayıtlarını tuttuğu defteri açarak "İsim soy isim alabilir miyim?" dedi.

"Ali Fırat Boran."

Doktor deftere yazarken bir yandan da Boran soyadını düşündü.

"C-2 blok, daire 8"

Tabi tabi. Geçen gün zehirlenme vakası ile getirilen kadının oturduğu yer.

"Ceyda Boran'ın yakını mısınız?" diye sordu doktor. Ali Fırat da merakla karışık bir tedirginlik oluştu. "Hayırdır bir şey mi oldu?" dedi. Hâlbuki telefon açıp eşiyle konuşmuştu. Sesi çok iyiydi. Acaba birden rahatsızlanmış mıydı?"

Genç doktor, Ali Fırat'ın yüzündeki tedirginliği hissetti.

"Zehirlenmişti ya, nasıl oldu diye soracaktım. İlk müdahaleyi ben yaptım. Sonra hastaneye gönderdik."

Ohh... Bir an kötü bir şey oldu zannetmişti. "İyi şimdi" dedi. "Midesini yıkadılar. Siz de gerekeni yapmışsınız eksik olmayın."

Doktor gülümsedi,

"Görevimiz" dedi. Kocaman gözlükleri ve sivilceli suratı, eğitim hayatını ineklemekle geçirmiş intibası uyandırıyordu. Ali Fırat kalkmak için doğrulacaktı ki, doktor bir soru daha yöneltti.

"Mantarları, diğer kişiyle aynı yerden mi almışlar?"

Ali Fırat soruyu tam olarak algılayamadı. "Diğer kişi derken" dedi şaşkın bir ifadeyle.

"Diğer zehirlenen şahıs" dedi doktor. Ali Fırat'ın başındaki ağrı arttı.

"Kim?" diyebildi kısaca.

"İsmini hatırlamıyorum ama kayıtlarda vardır." Bir süre düşündü, "Mesleği mali müşavir miydi, müfettiş miydi öyle bir şeydi" diyerek kayıt defterini açtı. Ali Fırat kimden bahsedildiğini anlamıştı. Başında bombalar patlıyordu. Ağrı dayanılmaz bir boyut aldı. Bir bardak su istedi ve haplardan bir tane attı ağzına. Şakakları zonkluyordu.

Doktor defterdeki ismi buldu. "Evet, Müfettiş Serkan Güneri. O da mantardan zehirlenmiş. Acaba aynı yerden mi almışlar?" dedi.

"Nerden bileyim?"

Ali Fırat'ın sesi normalden bir hayli sert çıkmıştı. Doktor bu değişimi hemen fark etti.

"O ne zaman zehirlenmiş?"

"Ceyda hanımı hastaneye gönderdikten yarım saat sonra geldi." Doktorun sesi tedirgin çıkıyordu. Yüzü de asılmıştı. "Evde kusmuş, bol su içip tekrar kusmuş, ardından yoğurt yemiş. Sonra da buraya geldi."

Revirden çıktıktan sonra etrafına bakındı. Hemen eve gitmek istemiyordu. Hava soğuktu. İlaç henüz tesirini göstermemişti ve başındaki şiddetli ağrı devam ediyordu. Ellerinin titrediğini fark edince montunun cebinden lastik topu çıkarıp sıkmaya başladı. Ne yapacağına karar veremedi.

Çevredeki güvenlik görevlilerinden birkaçı kendisine bakıyordu. En iyisi arabaya gitmekti. Hızlı adımlarla yürüdü. Kapıyı açtı. İçeri oturdu. Koltuğu geri aldı ve biraz yatırıp ayaklarını uzattı. Sigarasını çıkarıp camı araladı. Sigarayı yakıp derin bir nefes çekti. Yine 'Serkan Güneri', yine 'Serkan Güneri'...

Ceyda mantarı pazardan aldığını söylemişti. Acaba beraber mi almışlardı? Pazara beraber mi gitmişlerdi? Yoksa tesadüf müydü? O da aynı yerden mi almıştı? Tesadüf olabilirdi. Hem pazarda kaç tane mantar satan yer olacak ki? Besbelli bu piç de aynı yerden almıştı.

Ya beraber gittiyseler... Sigarayı arabanın küllüğüne silkeledi. O an ellerine dikkat etti. Deminden beri sıktığı lastik topa baktı. "Senin de bir halta yaradığın yok" deyip yan koltuğa fırlattı.

Birden canını büsbütün sıkan bir fikir keşfetti. Hali beraber gitmişlerdi. Peki ikisi de aynı anda mı yapmaya karar vermişti? Yoksa Ceyda yapmıştı da birlikte mi yemişlerdi. Okkalı bir küfür savurdu.

Madem beraber yediler ne diye o yarım saat sonra zehirlendi?

Neler olduğunu anlamıyordu ya da anlamak istemiyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Daha fazla irdelemek istemiyordu. Cesareti yoktu 'muhtemel sonla' karşılaşmaya. Nice karmaşık olayları çözmüştü Ali Fırat, hem emrinde memleketin en gizli istihbarat örgütü vardı. İstese iki saniyede öğrenirdi. Eve dinleme cihazı yerleştirirdi; adamlarını takardı peşine, binbir çeşit yöntemi vardı. Onlar ki gerektiğinde devlet adamlarını, tehlikeli katilleri bile izliyorlar ve attıkları adımı biliyorlardı. Ceyda'yı mı izleyemeyeceklerdi? O kolaydı da. Ya sonuç ne olurdu? Yok yok... Hem ne izlemesi canım, ne gerek var izlemeye? İzlenecek bir şey mi var sanki?

Sigarasına davrandı; hızlı yavaş, kararlı kararsız içmeye başladı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ceyda'nın tatlı gülümsemesi geliyordu gözünün önüne. Ece geliyordu. Arabanın ön camında ailesinin fotoğrafı oluşuyordu. Ve bir sinir... Bir öfke... Fotoğraf yitiyor, camın ardındaki zifiri karanlık çarpıyordu suratına.

Hayır hayır... İstemiyordu karanlığı, yalnızlığı istemiyordu. Hızla açtı kapıyı.

***

Ceyda gülümseyerek açtı kapıyı.

"Hoş geldin aşkım!"

"Hoş bulduk" dedi Ali Fırat çatık kaşlarla.

"Çok mu yorulmuş benim kocacığım?"

Ayakkabılarını çıkarıp yatak odasına giderken "Yoruldum" dedi. Montunu çıkarıp kapının arkasına astı. Soyunmaya başladı. Ceyda da hemen peşinden geldi.

"Bir de ben yorayım mı aşkımı!"

Sarıldı. Vücudunu okşamaya, öpmeye başladı.

"Hayatım, yapma terliyim. Duş almam lazım."

Ceyda, Ali Fırat'ı yatağa yatırıp üstüne çıktıktan sonra kısık sesle "Sonra beraber alırız" dedi. Öpüşmeye başladılar. Ali Fırat da çok özlemişti. İki saniyecik sürebildi küslüğü. Ceyda'nın sıcak vücudu yıktı, parçaladı duvarlarını...

Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin