5. Bölüm: Ali Fırat

571 20 0
                                    

Perdenin aralığından süzülen güneş, yatak odasına bir şerit halinde giriyordu. Sol omzunun ve kulağının üstüne yatmış olan Ali Fırat'ın sağ gözü günün ilk ışıklarına maruz kalıyordu.

Doğruldu. Pencereden giren ışık şeridinin altı yedi santim genişliğinde olduğunu ve ne şans ki, tam yastığının üzerinden geçtiğini gördü. Uyku sersemi haliyle kelimeleri yarım yamalak telaffuz ederek küfretti. Diğer tarafa dönüp tekrar yattı. Karısının omuzlarına yüzünü sürterek öpücükler kondurdu. Elini yorganın altından geçirip sarıldı. Dolgun göğüslerini okşamaya başladı. Ceyda poposunu kıpırdatarak cevap verdi. Ali Fırat eşinin kahverengi sarı karışımı narin saçlarını yüzüyle aralayarak boynunu, ensesini öpmeye başladı. Ceyda kasıldı, huylanmıştı. Küçük yaramaz kızlar gibi gülerek, "Sana da günaydın hayatım" dedi. Ali Fırat şehvet dolu bir sesle,

"Günaydın öpücüğü değildi!" dedi.

"Yaa, neymiş öyleyse?"

"Kötü niyetlerim var!"

"Hımm, nelermiş onlar?"

Sözcükler ağzından yumuşak tonda ve davetkâr çıkmıştı. Öpüşmeye başladılar. Ceyda'nın pürüzsüz sarı bedeni, Ali Fırat'ın esmer ve heybetli vücuduyla bütünleşti.

Bedenlerini yakan arzu, heyecan dolu şakalarla süslenmiş o tatlı sevişme; birçok seferde olduğu gibi yine hüsranla, Ceyda'nın içindeki o enerjiyi atmasına zaman tanımadan son bulmuştu.

"Of ya, zaten şu kadarcık... Bari erken boşalma!" diye geçirdi içinden. Suratının ortasına bir yumruk atmak geçti aklından. Birçok defa mutlu kadın rolü oynasa da bu sefer çok sinirlenmişti. Kasıkları hala geriliyordu.

Ali Fırat savaş kaybetmiş Roma generalleri gibiydi. Yorgun ve ezikti, kendi yatağından sürgün edilmişti. Banyonun kapısını araladı. Aynada yüzüne baktı. Ecza dolabını görünce aklına üroloğu geldi. "Amına koyduğumun çocuğu" dedi kısık sesle. "Yok psikolojikmiş, yok kendi kendime yenebilirmişim... Ulan kendi kendime yenebilsem sana niye geleyim? Yazsana iki tane düzgün ilaç, hayvan herif. Anca, nasihat ediyor it. O cırcır konuşan ağzına el bombası koyup pimini çekmezsem..." Duşun altında kendi kendine söyleniyor, küfrediyordu. Doktorun hayaline yönlendirdiği nefret kendine gelmesini, ezik, kaybetmiş ruh halini biraz olsun atmasını sağladı.

Kurulandı. Bornozunu giydikten sonra banyodan çıktı. Yatak odasına girdi. Ceyda giyinmişti. Zoraki bir tebessümle kocasına baktı.

"Sıhhatler olsun hayatım."

Ali Fırat eşinin yüzüne bakamadan, "Sağol canım" dedi. Gardırobunu açtı. Elbiselerini çıkardı. Alttaki büyük çekmeceyi çekip iç çamaşırlarını aldı. Ceyda "Ben Ece'ye bakayım, uyandı galiba" diyerek odadan çıktı.

Giyindikten sonra banyoya geçti. Saç kurutma makinesini biraz tuttuktan sonra iyice dağılan saçlarını taramayı düşündü. Tarak çamaşır makinesinin üzerindeydi ama Ceyda bir araba dolusu söylenip tarağı, kremi, tırnak makasını banyodaki dolaba kaldırmıştı. Dolabı açıp tarağı aldı. Subay tıraşı yaptırdığı düz siyah saçlarını taradı. Jöle, briyantin kullanmazdı. Ara ara beyaz kıllar görünüyordu.

Tarağı makinenin üstüne attı. Sonra alıp dolaba koydu. Niye böyle yaptığına kendisi de anlam veremedi. Galiba biraz önceki yatak faslının ezikliği devam ediyordu. Banyodan çıktı. Kızı uyanmıştı. Çiçekli pijaması, omuzlarına dökülen sarı saçları, yeşil gözleri ve adeta kalemle çizilmişçesine güzel burnuyla, annesinin tıpatıp aynısıydı. Yarı uykulu gözlerini kısıp bir güzel de dudaklarını büzdü.

"Babacığım, gidiyor musun?" Sözlerini sanki "Gitme" dermiş gibi söyledi. Sabahları, babasının takım elbiseli hali onun üzerinde, 'gidiyor' anlamında çağrışım yapıyordu.

"O dudaklarını yerim! Gel bakayım buraya!" diyerek kızını kucağına aldı. Ece babasının 1.90'lık boyu, geniş omuzları ve uzun kolları arasında minnacık kalmıştı. Kollarını boynuna doladı.

"Babacığım, dün gece çok bekledim. Çok özledim seni."

"Bu akşam erken geleceğim minik kuşum."

Ceyda müdahale etti.

"Hayatım, söz verme çocuğa, gelemiyorsun sonra."

"Bu sefer gelecek babişkosuuu" diyerek kızının burnunu ısırmayla karışık öptü. Ece kucağında debelenip kıkırdıyordu.

"Ne alayım kızıma gelirken? Oyuncak, çikolata ne emredersiniz prensesim?"

"Serkan amca çikolata getirdi. Oyuncak al babacım."

Kızıyla birlikte olmaktan dolayı mahmurlaşmış yüz ifadesi birden sertleşti. Ceyda'ya baktı.

"Canım, öyle bir ne var ne yok diye uğramıştı da. Ece'ye de çikolata getirmiş."

"Kocaman çikolata getirdi bana babacığım. Annem de çay yaptı."

Çocuktan al haberi... Küfretmemek için zor tutuyordu kendini. Ceyda her seferinde yaptığı gibi,

"Gel kuzucum üstünü giydireyim. Üşüteceksin yoksa" diyerek can simidi gibi sarıldı kızına. Ali Fırat kızının yanında asla küfretmez, bağırmaz, sert konuşmazdı. Sesine hâkim olmaya çalışarak "Ne işi var bu adamın..." dedi. Sinirine engel olamıyor, kelimeleri toparlayamıyordu.

Ceyda, Ece'ye olan ilgisini iyice yoğunlaştırıp üstünü yavaşça giydirmeye başladı. Kızını kalkan olarak kullanıyordu.

"Süpermarkete gitmeler, çay içmeler... Nedir bunlar?" iyice sinirlenmişti. Elleri titremeye başladı.

"Hayatım" bir iki saniye durdu. "Bir şey yok. Komşu işte." Ceyda yutkunarak konuşuyordu.

"Babacığım, Duygu'nun arabasından mı alacaksın bana?"

Ali Fırat, Ece'nin sesiyle toparladı kendini. Ceyda'ya 'sonra konuşuruz' misali sinirle baktıktan sonra yüzüne yapay bir gülümseme yerleştirerek kızına döndü.

Ali Fırat'ın askeri hâkim olan kardeşi Harun'un, Ece'nin yaşıtı bir kızı vardı. Ece kuzeninin akülü arabasını bir aile ziyaretinde görmüş ve çok beğenmişti. O zaman "Ben de isterim" demişti ama Ali Fırat bir türlü fırsat bulamamıştı. Ece de bir daha hatırlatmamıştı.

"Tamam kızım." Yanına yaklaşıp eğildi. Şefkatle kucakladı, öptü. "Canım kızım" dedi. Çok vurgulu söylemişti.

Çıktı evden. Merdivenlerden inmeye başladı. Maliye Müfettişi Serkan Güneri'nin dairesinin önünden geçerken küfretti. Apartmandan çıkıp arabasına doğru yürümeye başladı. Havada güneşle birlikte tatlı bir serinlik vardı.+

Otomobiline bindi.


Cin TarikatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin