Biz geldik 🎉
Bu kez Bahar ile geldim. Onun iç dünyasını da öğrenmenizi istedim. Özellikle bu bölümde şarttı.Yorumlarınızı bekliyorum 😘🖤
Geçirdiğim uzun ve sancılı bir karanlık dönemim olmuştu. Renkli kişiliğim bir anda siyaha boyanmıştı. Hayat dolu, neşeli bir kızdım. Gülmeyi, eğlenmeyi, arkadaşlarımla toplanmayı, ailemle sohbet etmeyi, kahkahalarımın arasında ağlamayı seven bir kızdım.
Sırf aşkımdan dolayı mı kendimi perişan etmiştim? Yoksa dostum dediğim insanın ihanetinden mi? Bunun cevabını hala kendime veremiyordum. Beni o karanlığa sürükleyen ne olmuştu? Kim olmuştu?
Bunun şu an için bir önemi var mıydı? Bu tartışılırdı.
Yine de tecrübelerimden bir ders çıkarmıştım. Bu da hayatın çok kısa olduğu ve geçen sürenin asla geri gelmeyeceğiydi. Artık canım ne isterse yapıyor, o an beni ne mutlu edecekse onun peşinden gidiyordum.
Çünkü benim yarına çıkıp çıkmayacağım belli değildi...
Bundan sebep yine İltay'ın yanına gidiyordum. Onu görmek ve sevdiğimi söylemek istiyordum. Gurursuzluk mu yapıyordum? Ya da kendimi basitleştiriyor muydum? Umrumda değildi. Doğru insan İltay ise beni olduğum gibi kabullenirdi. Değilse de denemedim demezdim. Pişmanlık kadar ruhu yaralayan hiçbir şey yoktu bana kalırsa. Ve ben pişman olmak istemiyordum. Son nefesimde keşke demek yerine iyi ki demek istiyordum.
İyi ki yapmışım..
Kapıyı çalıp heyecanla beklemeye başladım. Yüzümde de kocaman bir sırıtış vardı.
Kapı açıldığında güzel çehresiyle kalbim teklemişti bile. Uzun boyu, geniş omuzları, kısa saçları ve bal köpüğü gözleriyle beni benden alıyordu. Yıllardır ismiyle bile kalbimin ritmini değiştiren tek kişiydi. Sevmek güzeldi. Peki ya sevilmek? Bunu henüz deneyimlememiştim. Ama önemi de yoktu. Ben sevginin kutsal varlığını tatmıştım. Sevmek, sevilmekten daha zordu bana kalırsa. Cesaret isterdi her şeyden önce. Ben kalbimin kapılarını İltay'a açıp onu içeri aldıktan sonra tekrar kilit altına almıştım.
"Günaydın. Seninle kahvaltı yapmaya geldim." Cıvıldayarak konuşup içeri girmiştim bile. İltay şaşkınlığını atıp arkamdan gelirken ben çoktan mutfağa girmiştim.
"Günaydın." Mırıltısını duysam da ona bakmayıp aldığım poğaçaları mikro dalgaya atıyordum.
"Umarım kahvaltı yapmamışsındır."
İltay fincanından bir yudum aldı. Kahve içiyordu sanırım.
"Saat sabahın körü Bahar. Henüz gözümü açamadım."
Gözlerimi devirip "Kırıcı oluyorsun ama." Dediğimde kaşları çatılmıştı. Tedirgin ses tonuyla "Neden?" Dediğinde ona sırtımı dönüp buzdolabına yöneldim.
"Resmen bana bu saatte gelinir mi diyorsun." Buzdolabından kahvaltılıkları alıp tekrar ona döndüm.
"Bu kadar rahatsızsan ben kahvaltını hazırlar giderim." Diyerek tekrar buzdolabına yöneldim. Yüzümde ise bir sırıtış vardı. Vicdana oynamak her zaman işe yarardı.
"Yok gitme. Yani istiyorsan git tabi ama ben öyle demedim. Şey yani kahvaltıyı birlikte yapalım." Ben yüzümdeki sırıtışla sessizliğimi hala korurken onun arkamda kıvrandığını biliyordum. İltay belli etmese de çevresindekilere karşı çok yufka yürekliydi.
"Bahar?" Sırıtışımı yüzümden silip diğer kahvaltılıkları da çıkardım. Dikkatli bir şekilde yüzüme bakıyordu.
Eli ensesine gitmişti. Sıkıntılı hali beni güldürecek gibi olsa da kendimi tutuyordum. Ona arkamı dönüp ketila su doldurmaya başlarken yansımadan yüzünü buruşturmuş bir şekilde kendince bir şeyler mırıldandığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE
Fantasy"Neden?" Sakin kalmaya çalışıyordu ama bana her an bağıracakmış gibi duruyordu. Seni bu derece sinirlendiren ben miyim Ay'ın Oğlu? "Sevmiyorum." Sana gerçeği söyleyemezdim. Seni o kızdan deli gibi kıskanıyorum diyemezdim. O kız bakışlarıyla bana mey...