İyi okumalar 🤗
Ben en derin karanlığı görmüştüm. Acımasızlıkların bir çoğuna göğüs germiştim. Kendi içimde büyük savaşlardan çıkmıştım. Uykularımdan acı çığlıklarla uyanmıştım. Mutluluğun ne demek olduğunu asla tam anlamıyla öğrenememiştim.
Kalp atışlarım kulaklarımda çınlarken karşımdaki ölüm meleğini andıran bu yabancıya doğru adımlamaya başladım. Transta gibiydim. Yapıyordum ama ne yaptığımın farkında değildim. Yabancının gözleri gözlerime kilitlendiğinde nefes alışlarım sıklaşmıştı. Ölecek gibi hissediyordum.
İnsanları iterek ona ulaşmaya çalışıyordum. Ona ulaşınca ne yapacaktım bilmiyorum ama bunu yapmalıydım içimde tarifi imkansız bir istek vardı. Görüş açıma giren insanlar onu görmemi zorlaştırıyordu. Onu gördüğüm yere vardığımda artık yoktu. Nereye gitmişti ki!
Etrafımı hızla tarıyor ama ona dair bir ize rastlayamıyordum. İlerde gördüğüm buranın arka kapısı olarak tahmin ettiğim yere doğru ilerledim. Kapıyı hızla açıp dışarı çıktığımda karşımda karanlık bir orman vardı. İyi de bu imkansızdı. Şehrin merkezinde böyle bir orman yoktu ki.
Orman o kadar karanlıktı ki ilerisini göremiyordum. Ürpermiştim, birini bir şeyi hissediyordum. Ormanın karanlığı beni korkuturken ilk kez karanlıktan korktuğumu fark ediyordum. Ben Gece ruhu bile karanlığın içinde hapsolmuş kız karanlığın içinde en derinlerinde yaşayan kız ilk kez karanlıktan korkmuştum.
Hızla arkamı dönüp buradan gitmek amacıyla kapıya yöneldim ama yoktu. Karanlık ormanın devamından başka hiçbir şey yoktu. Ormanın ortasında kalakalmıştım. Deliriyor muydum yoksa? Neler oluyordu bana? Dehşete kapılmıştım. Etrafımda hızla dönüyor bir çıkış yolu arıyordum ama yoktu işte lanet olası bu yere gelmiş ama şimdi çıkamıyordum. Bu mantık kurallarına aykırıydı. İzlenildiğime dair içimde beliren his hala yerinde duruyordu. Bu beni daha da telaşa sürüklüyordu.
Buradan gitmek istiyordum ama ormanda yalnız başıma yürüme düşüncesi beni daha da korkutuyordu. Olduğum yere çöküp ellerimi bacaklarıma dolayıp başımı dizlerime kapadım. Korkuyordum ve kendimi sakinleştirmemin tek yolu bu gibi gelmişti. Mantıklı düşünmeli ve bir şeyler yapmalıydım. Ayaklarmın ucunda hissettiğim baskı ile korkuyla çığlık atıp kendimi geri çektim. Gözlerimin radarına ilk takılan şey siyah postallar olurken kalbim son hızda koşmaya başlamıştı bile. Yüzüne baktığımda şapkasından dolayı yüzünü net göremiyordum. Ama biliyordum ki oydu. Ölüm meleği tam karşımda duruyordu. Vücudum yavaşça gevşerken bu yabancıya karşı içimde tanımlayamadığım bir güven duygusu vardı. Ellerimden destek alarak ayağa kalktım. Tam karşısında dikiliyordum aynı odamda olduğu gibi. Gerçek olduğuna inanamadığım bu yabancının o güzel yüzünü bir kez daha görmek istiyordum. Uzun boyu sayesinde yanında küçücük kalan bedenim bu kez de heyecandan titriyordu. Delici bakışlarını tam gözlerimde hissediyordum ama karanlıktan net göremiyordum. Uzun kemikli elleri yavaşça başındaki şapkayı açarken güzel yüzünü gözlerimin önüne bir kez daha sermişti. Derince yutkunup bana öfkeyle bakan bu gözlere bir anlam yüklemeye çalışıyordum.
''Cehennemime hoşgeldin Gece.'' Sözleri kulaklarımda çınlarken kaşlarım çatılmıştı.
''Ne!'' Dudaklarımdan çıkmayı bekleyen binlerce soru vardı. Hangisini soracağımı şaşırmıştım. Beni şaşırtan bir diğer şey ise sözleri olmuştu. Yüzünde oluşan ruhsuz gülümseme küçük Gece'yi korkutmuştu.
''Babanın yaptıklarının cezasını çekme vakti. Benim cehennemimde yanma vakti. Ruhunu paramparça edip bana köle etme vakti.'' Dudaklarından dökülen her sözcükle şaşkınlığım kat be kat artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE
Fantasy"Neden?" Sakin kalmaya çalışıyordu ama bana her an bağıracakmış gibi duruyordu. Seni bu derece sinirlendiren ben miyim Ay'ın Oğlu? "Sevmiyorum." Sana gerçeği söyleyemezdim. Seni o kızdan deli gibi kıskanıyorum diyemezdim. O kız bakışlarıyla bana mey...