BÖLÜM 55

281 22 6
                                    


Merhabalar.
Bir önceki bölümde yorumlarınızı okuduğumda şöyle dedim: "Ah benim güzel kalpli kızlarım."

Sözlerinizde haklısınız. Mutlu olmalarını istediğinizin de farkındayım. Ama şöyle bir gerçek var ki; mutluluk emek vermeden elde edilemez.

Karakterlerimizin çok zorlu bir hayatı var. Aslında hayatları sürekli bir şeyler için çabalamakla geçmiş. Bu kadar çabaya rağmen acıdan başka bir şey elde edememişler. Bundan dolayı mutlulukları için daha da çabalamalılar. Belki daha da fazla acı çekmeliler. Çünkü pes edemezler. Her yıkıldık dediklerinde tekrar ayağa kalkmak zorundalar.

Gerçek hayatta böyledir. Hiçbir şey bizlere altın tepside sunulmaz. Bu yüzden ellerimiz kanasa da zirveye ulaşmak için tırmanmak zorundayızdır.

Mesele canımın yanması değildi. Canım tarafından yanmasıydı. Onun tarafından. Ben acıya alışkındım. Tüm hayatım bundan ibaretti. Doğduğum andan beri.

Ona yine git demiştim. Gitme diyemiyordum. Ona her gitme dediğimde kalbime sapladığı hançerler hala sızlıyordu. Ama git dediğim her anda o hançerleri bu kez ben kendime saplıyordum. Yine o çıkmaz sokağa girmiştim. O karanlık ıssız yere.

Gidişiyle yıkılmıştım. Yere çöküp başımı koltuğa yasladım. Tavanı izlemeye başladım.
Sanki hayattaki en önemli işim buymuş gibi. Kendimi kandırmaya başlamıştım yine.

Sanki bir mezardaydım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sanki bir mezardaydım. Üstüme atılan her toprak ise benim acım, benim çaresizliğim, benim kırgınlığım, benim acizliğim ve benim aşkımdı.

Git gide karanlığa gömülüyordum. Gözleri kör eden karanlığa. Hiçbir zaman ışığı göremeyeceğim ve umutsuzluğu her hücremde hissedeceğim o karanlığa...

Sözleri kafamı karıştırıyordu. Bakışları da. Ne ona gidebiliyordum ne de ondan gidebiliyordum.

Küçük Gece umut etmek istiyordu. Ona inanmak istiyordu. Çok yorulmuştu benim küçük kızım. İçten içe onu büyütemeyişime sitem ettiğini biliyordum. Onun da kanatlarını kırmıştım. Uçmak istiyordu. Artık özgür olmak dilediğince yaşamak istiyordu. Ama onu azat edemiyordum. Başka türlü yaşamayı bilmiyordum.

İçimdeki küçük kızımı da kaybedersem yaşlı bir kadın alırdı onun yerini. Ve ben bu ağırlığı taşıyamazdım. 

Ani bir kararla ayağa kalkıp Bars'ı aradım.

"Bars. Araf'a gidiyoruz!"

Artık yüzleşmem gerekiyordu. Kaçtığım gerçekler beni yıllar sonra bulmuştu. Daha fazla kaçamazdım. Ve onları çok özlemiştim.

****

Karşılarına çıkmaya hazır mıydım? İltay ve Saye... Dostlarım. Onları yıllarca uzaktan izlemiştim. Varlığımı hissettirmeden. Ölümüm ikisini de etkilemişti. İltay, acısını geri plana atmak zorunda kalmıştı. Arat'ın acısına ortak olabilmek için. İltay için çok zordu. Biliyordum. Acısını derinlere gömmüştü ve dostu için daha fazla acı çekmeyi göze almıştı. İltay güçlü durmaya çalışmıştı. Başarmıştı da. Kendini toparlamıştı. Çünkü İltay'ın sırtını yaslayabileceği, acısını paylaşabileceği kimsesi yoktu.

GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin