BÖLÜM 10

918 44 5
                                    

Keyifli okumalar :)

Kimse bilmez! Birine değer vermeyi, ona saygı duymayı... Düştüğünde elinden tutmayı, birini kusurlarıyla sevmeyi...

Kusurlarımızın bizi biz yapan şeyler olduğunu kabullenmiyorlardı. İnsanoğlu haddini bilmeyi asla öğrenememişti.

Birilerini eleştirirken hiç düşünmezdi mesela! Kendine sormazdı 'O kişi benimle aynı imkanlarda mı doğdu?' Kendini sorgulamadan akıtırdı zehrini...

Bazen düşünürdü Küçük Gece, tüm bunlar olmasa nasıl bir hayatımız olurdu diye? Küçük Gece'nin asla cevaplayamadığım sorularından biriydi sadece.

Derin düşüncelerin kıyısında yüzmüştüm bütün gün. Şimdi ise çatı katındaki küçük dünyama ulaşmak için ağaca tırmanıyordum.

Selen Hanım ve Melis'in yüzünü görmeye henüz hazır değildim. O yüzden odama gizlice girecektim. İlk kez yaptığım bir şey değildi lakin biraz hamlamıştım. Eskiden kolayca tırmandığım ağaca şimdi zorlanarak tırmanıyordum.

Ayağımı sağlam olduğunu düşündüğüm bir dala atarken kayıp alt taraftaki dala bastım. Ağaçtan gelen çatırtı ile can havliyle kendimi sağlama almaya çalışmıştım ki dengemi tamamen kaybedip ağaçtan sarkmış bir halde kalakaldım. Ellerimle ağacın dalına sıkıca tutunmuş ama ayaklarımı bir türlü ağaca atamıyordum. Resmen öylece kalakalmıştım. Ellerim de git gide acımaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp bacağımı dala atmaya çalıştım ama başarısız bir çaba olmuştu.

Aşağıya da atlayamıyordum. Çok yüksekti. Sinirlerim gerilmişti. Ne çıkabiliyor ne de inebiliyordum!

"Ben şimdi ne yapıcam?"

"Ben seni tutarım." Bu güzel ses tek bir kişiye aitti. Şaşkınlık ve sevinçle adı dudaklarımdan dökülmüştü.

"Arat?!"
Onu görmek istiyordum. O güzel yüzünü görüp berbat geçen günümün son saniyelerini mutlu geçirmek istiyordum. Ama yüzünü görebileceğim bir pozisyonda değildim. Yüzüm asılırken dala biraz daha tutundum.

"Dalı bırak seni tutacağım."
Sahi onun burada ne işi vardı? Ve beni tutacağını mı söylüyordu? Peki ya içimde hiçbir tereddüt olmamasına ne demeliydi? Ona bu kadar güvenmek..? Hayır ona değil! Birine bu kadar güvenmek ne kadar doğruydu?

"Gece" İlahi güzellikteki bu adamın güzel sesinden bir kez daha dolmuştu kulaklarıma adım.

"Tamam" diye mırıldanıp gözlerimi kapattım ve kendimi Arat'ın kollarına bıraktım. Bir an bile tereddüt etmeden.

Güçlü kolları bedenimi sarmalarken gözlerimi açmayı reddetiyordum. Sanki gözlerimi açarsam Arat burada olmayacakmış gibi... Ama burnuma dolan yağmurdan sonraki toprak kokusu ve yüzüme güzel bir esinti gibi değip geçen nefesi burada olduğunu bana kanıtlar niteliğindeydi.

Gözlerimi açıp siyah incilerine baktım. Nefesim kesilmişti. Yakından çok daha güzeldi. Keskin yüz hatları ve beyaz pürüzsüz teni... Kalbimin hızlanması için yeterliydi. Aslında kalbimin hızlanması için onun adını duymak bile yeterliydi.

"Arat" Adı dudaklarımdan istemsiz dökülürken bakışlarım dudaklarına kaymıştı. Dolgun dudakları bu kadar yakınımdayken aklıma rüyam gelmişti. Gözyaşlarımız ve acılarımız eşliğinde dudaklarımızı mühürlediğimiz büyülü an. Dudakları gerçekten dudaklarıma değmiş gibi hissettim. Vücudum ürperirken, bu rüyanın etkisinin bende ne kadar büyük olduğunu bir kez daha anlamıştım.

Gözlerimi dudaklarından alıp yüzünde gezdirdim. Elim yanağına gittiğinde ne yaptığımın bilincinde değildim. Sadece yapıyordum. Yanağını hafifçe okşayıp siyah incilerine diktim bakışlarımı. İncileri beni izliyordu sessizce...

Rüyamda beni uyardığı an aklıma geldiğinde elimi ateşe değmişcesine hızla çektim. Ona bağlanmamı istemişti. Ve ben ona yavaş yavaş çekiliyordum. Bu çekim fiziksel bir çekimle sınırlı değildi üstelik. Açıklayamadığım duygu yoğunlukları var da aramızda...

Arat, tepkime şaşırsa da beni yavaşça yere bırakmıştı. Parmak uçlarım buz kesmişti. Ellerimi arkamda saklayıp yumruklarımı sıktım. Kalbim yerinden çıkıcakmışcasına atıyordu ve gecenin sessizliğinde bunu duymasından korkuyordum. Benden giderdi belki de hiç bana gelmeyen bu güzel adam.

Küçük Gece, yüzümüze maskemizi takmıştı. Artık duygularımızı kapatmıştık.

Sessizliği ilk bozan Arat olmuştu. ''Neden ağaçtaydın?''

Bakışlarımı yere sabitleyip biraz bekledim. Ona sefil hayatımdaki gerçeği söylemek istemiyordum aynı zamanda yalan söylemek istemediğim gibi.

''Öyle olması gerekti.'' Gözlerine bakmayı reddediyordum. Çünkü bakarsam acımı görürdü ve ben bunu istemiyordum.

''Sen neden buradasın?'' Diyerek bir soru da ben yöneltmiştim.

''Öyle olması gerekti.'' Benim sözlerimle beni kapana kıstırıyordu. Hafifçe gülümsediğimde onun da dudaklarında bir tebessüm oluşmuştu.

Kalbim son süratle atmaya devam ediyordu ve bu gülüş beni hem öldürüyor hem de yaşatıyordu. Sen benim hem başlangıcım hem de sonum olacaksın Ay'ın oğlu!

Gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldım sakin kalmalıydım. Ay tüm ihtişamıyla oradaydı en parlak hali ile birlikte.

''Ay, gerçekten de çok güzel değil mi?'' Arat'ın cevap vermesini beklemiyordum ama o beni yanıltmıştı.

Siyah incilerini gökyüzüne bir kere bile çevirmemiş sadece bana sabitlemişti.

''Dışardan güzel görünen şeyler seni yanıltmasın Gece. Asıl onlar çok çirkindir!''

Gözlerindeki o bakışta neydi Ay'ın oğlu? Bir şeyleri anlamamı mı bekliyorsun? Benim gözümden kendi güzelliğini mi gördün yoksa?

''Sana baktığımda sadece güzelliğini görüyorum. Bahsettiğin o çirkinlik asla ilişmiyor gözlerime.''

Bu sözler bana mı yoksa Küçük Gece'ye mi aitti bilmiyordum. Hangimizin cesaret kırıntılarıydı bu sözler. Kalbimiz mi dile gelmişti? Eğer öyleyse susmalıydı...

İnstagram: gecevegolgeleri

GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin