26.BÖLÜM

197K 8.6K 711
                                    

Sabahın ilk ışıklarına kadar birbirimize sımsıkı sarılmıştık. Sevdiğim kadın yanımdayken dünyayla tüm bağlantımı kesmiştim.

Ta ki ahşap kapıya alacaklı gibi vuran hayvanın sesine kadar...

Gerçekten hayvan olma ihtimali de vardı gerçi. Dağ başındaydık sonuçta.

Bana ürkek bakışlar atan sevgilimin daha çok korkmasını istemediğim için belimdeki silahı şimdilik kullanmamaya karar verdim.

Ne olur ne olmaz diye şöminenin kenarında duran odunu elime aldım.

Kapıya yaklaşınca dışarıdan gelen homurtu sesiyle elimdeki oduna daha çok sarıldım.

"Sakin ol."

Deniz'in titreyen bedenini fısıltıyla söylediğim bu cümleyle ne kadar sakinleştirdiğim tartışılırdı.

Kapı eski oyma kapılardan olduğu için gözetleme deliği yoktu. Dışarıdaki şey her ne ise sabırsız olduğu kesindi.

Kapının sesi gürültüyle evin içinde yankılanırken ani bir hareketle açıp içeriye düşen iri şeye bakmadan odunu geçirdim.

"Ah! "

Bu sesle yere yığılan orman kibarı Hakkı'dan başkası değildi.

Kapının önünde iki seksen yatan Hakkı'ya hızla koşan Deniz panikle ne yapacağını şaşırdı.

Ben de yüzünü tokatlayıp kendine getirmeye çalıştım ama sonuçsuz kaldı. Sert darbe yüzünden kendine gelmesi zaman alırdı. En iyisi burada kalmasıydı.

İçeri daha fazla soğuk davet etmemek ayağa kalkıp kapıyı kapattım.

Deniz şaşkın gözlerle bana bakarken emir vererek konuştu:

"Yardım et, koltuğa taşıyalım."

Hakkı'nın üzerinden atlayıp salona yönelirken umursamaz sesimle cevap verdim:

"Bırak, kalsın orda. Ben ona gelme dedim. Maydanoz, ne olacak!"

Koltuğa yayılarak bacak bacak üstüne attım. Ciddi olup olmadığımı anlamak için bana bakan Deniz'e omuz silktim.

Ne yani, beni soktuğu hâlleri unutacak mıyım hemen? Yok öyle yağma!

"Arat, saçmalama... Gelsene ya, bu çok ağır."

Boşa çaba harcayarak kendini zorlayan kadına gülmeden edemedim.

Hakkı'nın iki kolundan tutmuş çekmeye çalışıyordu. Bu çabası gözlerimi yaşartsa da bir yerine bir şey olur korkusuyla ayaklandım.

"Bırak sen."

Yanına gidip ilk önce oturur pozisyona aldım ayımızı, sonra da bir kolundan çekerek sırtıma aldım.

Yemek tarifi gibiydi. Çünkü bu işe tarifsiz kalkışmanın sonu hastane de bitebilirdi.

Tamam, ben de iriydim ama Hakkı'nın vücut benim iki katımdı. Altında ezilirken kulağımın dibinde duyduğum sesle tepem attı.

"Sağ ol, ağabey."

Sinirle Hakkı'yı üzerimden atarken ayağının birine de tekme geçirmeyi ihmal etmedim.

"Numara mı yapıyorsun lan iki saattir?"

"Ağabey, sence ben bir odun darbesiyle yıkılır mıyım?"

Haklı, yıkılmaz. Üstünden tırla geçsen bana mısın demez. Kas değil, demir yığını mübarek. Hayır, yarın bir gün kız arkadaşı olsa sarılayım derken kemiklerini un ufakta eder bu ayı.

MAFYA KORUMASI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin