"Ne-ne demek şimdi yani?" Kekeleyerek konuşmaya başlamıştı.
"Diyorum ki Sıla, ilişki konusunda benden tecrübeli olduğun kesin. Ben bir halt bilmiyorum o konuda eğer ilişkimizi bizim ilişkimizi ikimizin ilişkisini toplayabileceğine taşıyabileceğine dair güvenin varsa, hemen şimdi sevgili olabiliriz."
"Se-sevgili?" dedi hem bağırıp hem kekeleyerek. Salaklığı mı tuttu bunun hayırdır, hani okulun en zekisiydi, öyle bir havası vardı az önce.
Bayılmayacağını bilsem çeker dudağından öperdim ama bırak bayılmayı bu sefer kesin kalp krizinden gidebilirdi. Yavaştan almak en iyisiydi.
"Tamam Sıla. Olmayalım bir şey. Arkadaşız. Arkadaş kalalım hep."
"Sevgili derken, bu sana istediğim gibi dokunabileceğim anlamına mı geliyor?"
"Sanırım?"
"İstediğim gibi sarılabilirim?"
"Galiba?"
"Kokunu doya doya içime çekebilirim?"
"Olabilir?"
"Hasiktir." Diyerek koltukta kendini arkaya attı.
Pardon, bayılmış.
Onu hiç uyandırmakla uğraşmadım. Vereceği cevap muhtemelen evetti ve ayılıp evet dedikten sonra utançtan tekrar bayılmasını istemiyordum. İkimiz içinde yorucu bir gündü, bırakayım sabaha kadar uyusun böyle.
Kollarımı dizlerinin altına ve koltukaltına koyarak tek seferde kaldırdım. Yedi yıldır voleybol oynuyordum ve smaçördüm. Bu kadarcık ağırlık benim için hiçbir şeydi.
Sıla'yı yatağıma bırakarak ince pikeyle üstünü örttüm. Işıkları kapattıktan sonra telefonumu alıp misafir odasının yolunu tuttum.
--
"İlay." Sanki birisi bana sesleniyordu.
"İlay uyan artık okula gitmemiz gerekiyor."
"Sabah sabah seni uyurken görme şerefine nail olduğum için kendimi aşırı şanslı hissetsem de artık uyanman gerekiyor."
"En sevdiğim uyansana artık yaa."
"Ne var?" dedim gözlerimi açarak. Nefret ettiğim şeylerin içinde uykumdan uyandırılmak rahat ilk beşe girerdi. Hatta birinci sıraya bile yerleşebilirdi. Ama bunu yapan Sıla olduğu için bir miktar yumuşamıştım. Normalde o 'Ne var' cümlesinin ağızımdan çıkışı bu kadar sakin olmazdı. Beni uyandıranı iki metre geriye adım attıracak kadar korkunç ve buz gibi bir tonda olurdu.
Sıla ise içime düşecek kadar yakındaydı ve gülümsüyordu.
"Günaydın." Dedi otuz iki diş sırıtarak.
"Günaydın." Diye karşılık verdim. Yeni uykudan uyandırılmış bir İlay kimseyle konuşmazdı. Sıla ilklerimi yaşatıyordu ne güzel.
"Okula gitmemiz lazım." Dedi alt dudağını dişleyerek. Bu yaptığı kesinlikle bende farklı hormonların salgılanmasına neden olmuştu. Yine de kaşlarımı çattım ve derdini sordum.
"Hayırdır? Çıkar ağızındaki baklayı."
"Dün gece için..." dedikten sustu. Hay, girdik utanç moduna. Sanki saklayabilecekmiş gibi kafasını eğdi ve kızarmış halini saklamaya çalıştı. İtiraf etmem gerekirse bu hali aşırı tatlıydı. Araya girmemek için konuşmasını bekledim.
"Benim sana vereceğim cevap belli. Sonuçta dünden razıyım. Ama bir konuda söz vermeni istiyorum."
Bu da nereden çıktı şimdi?
"Hangi konuda?"
"Utangaçlığım geçtikten sonra, ki kısa sürede geçeceğini düşünüyorum, seni bunaltabilirim. Sürekli sarılmak isteyebilirim. Sürekli fiziksel temas halinde bulunmak isteyebilirim. Seni çok boğabilirim. O zaman geldiğinde lütfen beni bırakma olur mu? Bana dokunma de, beni uyar ama beni bırakma tamam mı?"
Yalnız bu benim canıma minnet?
Yatakta doğruldum ve Sıla'yı kolundan tutup çektim. Kollarımı beline dolayarak başımı omzuna koydum.
"Ne yazık ki utangaçlığının geçmesini bekleyecek kadar sabırlı değilim. Bunalıp boğulmamaya çalış."
Sabah sabah ne de güzel kokuyordu öyle. Her koşulda uyuyabilirken, benim uykumu açacak kadar güzel kokuyordu. Ellerini bir süre nereye koyacağını düşünürken amaçsızda etrafımda salladı. Sonra da boynuma kollarını dolayarak daha sıkı sarıldı.
Okul için hazırlanmamız gerektiğinden sarılışımız oldukça kısa sürmüştü. Sıla utangaçlığını saklamak için hızla yanımdan ayrılıp evin içinde bir yere kaçtı. Muhtemelen içindeki yangını söndürmek için bir bardak soğuk su içmeye gitmiştir ya da banyoya koşup yüzüne su vurmaya başlamıştır.
Gerinerek yataktan kalktım ve odama doğru ilerledim. Kıyafet dolabından yedek üniformalarımı çıkardım. Spor çantam ve üniformam okulda kaldığı için yedeklerini kullanmam gerekiyordu. Ve benim beş tane yedeğim vardı. İki sene önce giydiğim üniformayı da dolapta buldum. Bu muhtemelen Sıla'ya olurdu.
Banyoya girip rutin işleri hallettikten sonra üniformamı giymek için soyunmaya başladım.
"Ben yine eşofmanları giy-" Beni görmesiyle Sıla'nın cümlesi yarıda kaldı. Elimde giyilmeyi bekleyen bir gömlek ve üzerimde sutyen vardı. Sıla'nın gözleri bir süre memelerimde takılı kaldıktan sonra göz bebekleri büyüdü.
"Özür dilerim." Diye bağırarak kıyafet odasından çıktı. Beni görmesini sorun etmiyordum ki ben. İstediği gibi bakabilirdi.
Üniformamı giydikten sonra kıyafet odasından çıkıp odama girdim. Sıla odanın içinde dün gece yaptığı rutini tekrarlayıp sakinleşmeye çalışıyordu.
"Ölmedim. Bu sefer de ölmedim. Ay o seksilik neydi. Siktir azdım galiba. Yok yok sakinleşmem lazım. Allah'ım sınıyor musun beni ya? Yüreğime inecekti."
Bir süre kendi kendine konuşmasını yüzümde gülümseme ile dinledikten sonra, bilhassa seksilik kısmında gülümseyemeye başladıktan sonra, odaya geldiğimi belirtmek için boğazımı temizleyip öksürdüm.
"Senin için eski üniformalarımdan birini çıkardım. Bol gelebilir ama giy yine de. Eşofmanı yıkamaları için kirli sepetine koymuştum sonra veririm sana. Kahvaltıda bekliyor olacağım." Diyerek onu daha fazla utandırmadan odadan çıktım.
Sırıtarak merdivenlerden indim. Şimdiden aşırı eğlenmeye başlamıştım. Bu ilişki bayağı eğlenceli olacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptalın Biri (GirlxGirl)
Short StoryBaşlangıç Tarihi: 05.06.2018 Yarı Texting -,- Arkadaşlar sevişme çok (belki hiç) yok bu hikayede... Anonim: Ben bir ayyaşım Sekiz çizer ayaklarım Özlemişim sarhoşluğunu bu semtin sokaklarının Gecenin 1'i Aptalın biri Kalbinin dışında bekliyor içeri...