Evdekiler uyurken Sıla'yla çıktık. Biraz sahilde dolaştıktan sonra karnımızı doyurmak için bir kafeye girdik. Kalabalık olmayan ve en sade duran kafeyi seçmiştik çünkü Sıla'nın kalabalıkla arası hala iyi değildi.
Garson yanımızdan ayrılırken Sıla'ya döndüm.
"Bugün ne yapmak istersin?"
"Bilmiyorum aslında. Yani hiç düşünmedim. Seninle burada bütün gün oturabilirim. Veya sahilde bir bankta. Yanımda sen olduğun sürece ne yaptığımın hiçbir önemi yok."
"Yani internet kafeye gidip saatlerce oyun oynayalım desem sorun yapmayacaksın?"
"Gerçekten sevgilini internet kafeye götürmek istiyor musun?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.
"Özellikle sevgilin kelimesine vurgu yaptığına göre sevgililerin yapacağı bir şeyler istiyorsun demek ki. Korku filmine ne dersin? Sen sarılırsın ben seni koklarım falan?"
"İlay ya." Dedi kızarak.
"Tamam, tamam. Romantik film olsun. En arkaya otururuz. Kimse bizi görmez, biz de kendi filmimizi çekeriz orada."
"Ya İlaaay." Kelimelerin yeri değişmişti, bu sefer kızarıyordu. Çünkü toplum içindeydik. Kendi yatak odamızda olsak arsızca üstüme atlardı. Bu da Sıla'nın farklı tonlarıydı işte.
"Filmden çıkıp tekne turu yaparız? Ne dersin?"
"Olur, olur. Şahane olur." Dedi gülerek.
"Ne de güzel gülüyor canını yediğim." Diye mırıldandım.
"Ne?"
"Hiç."
Yemeklerimizi yedikten sonra planladığımız gibi filme gittik. Pek romantik film yanlısı olmadığım için Sıla'yı izledim. Sıla'da bir süre sonra sıkılmış olacak ki beni izlemeye başladı.
"Çıkalım mı?" diye fısıldadım. Kafasını salladı. Elinden tutup salondan çıkardım. Alışveriş merkezinden çıktıktan sonra iskeleye kadar yürüyüp tekne turlarına baktık. Bir tane bulduğumuzda düşünmeden binip üst katta yerimizi aldık.
Temiz deniz havası burnuma doldukça kendimi daha iyi hissediyordum. Çaktırmadan Sıla'nın belini tutup sarıldım. Kafasını omzuma yaslayıp denizi izlemeye başladı.
Rüzgarlı bir tekne turundan sonra rotamızı yeni durağımıza çevirdik. Sıla GoKart yapmak istediğini söylemişti. En yakınımızdaki GoKart pistini bulduktan sonra arabayı park ettiğimiz yere geri döndük. Park yerine ücreti verdikten sonra arabayı çıkardık.
"Hiç şansın yok biliyorsun değil mi?" Sıla sırıtarak sorduğunda kaskı kafama geçirmeye çalışıyordum.
"Hadi ya?" dedim alaya alarak.
Arabalara binip başlama işaretini aldığımızda gazı kökledik. Ben önde başlamıştım ama Sıla çok geçmeden bana yetişmişti. Ayrıca yalnız değildik ve bizimle birlikte bir grup daha vardı. En sonunda köşeyi alamayan birisi gelip arkamdan çarptığında lastiklere doğru savruldum ve çarpıp durdum. Kafam acıyordu.
Süremiz bittiğinde elbette ki Sıla kazanmıştı çünkü ben en az bir tur gelip beni lastiklerden çekmelerini beklemiştim.
Ensemi tutarak arabadan indim. Ayrıca omzum da ağrıyordu. Aslında omzum biraz fazla ağrıyordu.
"İlay iyi misin?" diye sordu Sıla endişeyle.
"İyi sayılırım. O çarpmadan sonra beynimin bir kısmını kaskta bıraktım sanırım."
Sıla sinirlenmişti ve bu hiç iyi değildi. Doğum gününde bir belaya bulaşmasını istemiyordum. Eşyalarımızı aldıktan sonra kolundan çekerek zorla dışarı çıkardım. Sonunda arabaya girdiğimizde Sıla'ya döndüm.
"Güzelim iyiyim işte, sakin ol. Buraya gelirken bunu göze alarak gelmiştim."
"Adam gibi sürseler böyle olmazdı. Ben niye kimseye çarpmadım?" Dedi sinirle.
Saate baktım. Damlalar nerdeyse hazırlanmışlardır.
"Hadi seni mutlu edecek bir yere gidelim." Diyerek arabanın rotasını veterinere çevirdim. Kapıdan girdiğimde veteriner beni gülümseyerek karşıladı.
"Gelmeyeceksin sanmıştım."
"Burada mı?" diye sordu Sıla gözleri parlayarak. Kafamı sallayarak onayladım.
"Ev arkadaşın mı?" diye sordu veteriner.
"Öyle. Kedilere bayılıyormuş meğerse."
Kucağında bizim kediyle geldiğinde Sıla kocaman gülümsedi. "Çok sevimli." Dedi hayran hayran kediye bakarken. Kediyi kucağıma almaya çalıştığımda şiddetle karşı çıktı ve yine kolumu tırmaladı.
Sıla'nın kucağına uslu uslu gitmişti ama. Seni çok iyi anlıyorum kedicik.
"Gereken bütün evrakları burada. Dediğim gibi iki ay sonra tekrar veterinere götürmelisiniz. İsim düşündünüz mü? Kimlik için."
"Sora." Dedi Sıla kediyi okşarken. Onun kedisiydi ve ismi koymakta serbestti. Tabi anlamını deli gibi merak ediyor olsam da sesimi çıkarmadım.
"Sizi biraz bekleteceğim. Taşıma kafesi ve mama satın almak isterseniz buradakilere bakabilirsiniz." Sıla kediyle ilgilenirken bende birkaç eşya seçtim. Bir tane asistan vardı ve seçmeme yardım ediyordu. Kedi kumu ve birkaç tane de oyuncak aldıktan sonra hepsini paketlettim.
"İsmin anlamı ne öğrenebilir miyim?" diye sordum Sıla'nın yanına oturarak.
"Sana sormadan şey ettim ama gözlerini görür görmez aklıma geldi." Dedi Sıla mahcup bir şekilde.
"Bebeğim, o senin doğum günü hediyen tabi ki ismini sen koyacaksın."
"Gözleri aynı gökyüzü gibi değil mi? Çok güzel. Sora Japonca gökyüzü demek. Hep hoşuma giden bir isimdi."
"İki tane gökyüzü gözlüm oldu demek." Diyerek gülümsedim.
"Tutmak ister misin?" Uzattığında kediyle göz göze geldik. Bana mı öyle geliyor yoksa benden hiç haz etmedi mi? Çünkü şu an çok agresif bakıyordu.
"Sende kalsın."
"Biz iki günde kuma alıştırmaya çalıştık." Dedi veteriner. "Şu spreyi kumun üstüne sıkın, zamanla alışacaktır."
Kafamızı sallayarak dinliyorduk. "Aşı karnesi, kimliği ve sağlık raporu burada. Dediğim gibi yolculuk yapacaksanız önceden havayolu şirketine bildirmeniz yeterli. İsteyecekleri tüm belgeler elinizce mevcut.
Arabada ani bir hareket yapmasın diye hepimiz sağlığı açısından kafese koyduk. Sıla heyecanlıydı ve onu gördükçe içten içe mutluluk hissediyordum.
"Teşekkür ederim, en sevdiğim."
"Rica ederim."
Sıla'yı sevgili olduğumuz zaman boyunca hiç bu kadar mutlu görmemiştim sanırım. Işık saçıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptalın Biri (GirlxGirl)
Short StoryBaşlangıç Tarihi: 05.06.2018 Yarı Texting -,- Arkadaşlar sevişme çok (belki hiç) yok bu hikayede... Anonim: Ben bir ayyaşım Sekiz çizer ayaklarım Özlemişim sarhoşluğunu bu semtin sokaklarının Gecenin 1'i Aptalın biri Kalbinin dışında bekliyor içer...