Elimdeki bardakları temizlemeyi bırakıp yavaş yavaş dolmaya başlayan mekanda, müşterilerle ilgilenmek için tezgahın önüne geçtim.
İşim buydu. Lüks bir otelde, bar bölümünde çalışıyordum. Kardeşim Jisung şu an sadece okuyordu ve onun sorumluluğu da benim üstümdeydi. Ailemiz ise trajik bir şekilde ölmüştü. Ben on iki, Jisung on yaşındaydı ve ikimizin de yapabileceği bir şey yoktu. Korkmak dışında. Annem cinnet geçirip babamı öldürmüştü. Babam mezara annem de parmaklıklar ardında girmişti. Çok uzun sürmeden annemin delirip kapatıldığı hücrede kendini öldürdüğü haberini almıştık. Yetimhaneden çıktığım gibi iş aramıştım tabii. Bundan önce başka işler de denemiştim ama hiçbirinde bu kadar uzun süre tutunamamıştım. Yaklaşık beş aydır bu oteldeydim. Neyseki iyiydim. Böylece kardeşimi de yanıma alabilmiştim. Sorunum yoktu, maaşım Jisung'a ve iki odalı evimize yetiyordu.
Tezgaha yaklaşan Changbin'e çatık kaşlarımla baktım. Bu saatlerde restoranda olması gerekmiyor muydu? Bar daha açılmış sayılmazdı bile.
"Minho hyung~ hafta sonu kim geliyormuş bil bakalım."
Taburelerden birine oturup tek elini tezgaha koydu. Abartılı bir şekilde gözlerimi devirip omuz silktim. Umarım bu mevzunun sonu da personel müdürüne bağlanmazdı.
"Seungmin'in ailesi. Düşünsene gelip restaurantta yemek yiyecekler ve bu muhteşem yemekleri kim yaptı diye düşünecekler. Sonra beni görmek isterler belki. Ya da Seungmin onlara benden bahseder. Ah, heyecanlandım."
Tezgahtaki elini sol göğsüne götürüp taburede dönerek kalkmış ve kısa sürede ciddi bir ifadeye büründükten sonra işaret parmağıyla arkamda bir yeri göstermişti.
"Şu içki yeni mi geldi? Sanki yoktu daha önce. Tadı nasıl? Acaba Seungmin'in ailesine ikram olarak mı versem?"
Daha fazla duymamazlıktan gelemeyecektim onu. Kendi kendine gelin güvey olmaktan vazgeçmesi için daha ne olması gerekiyordu?
"Changbin, çocuk seni istemiyor. Sevmiyor işte neden zorluyorsun?"
Kollarını göğsünde birleştirdikten sonra bilmiş bir tavır takındı.
"Kim demiş sevmiyor diye? Nerden çıkarıyorsun böyle şeyleri?"
Gözlerimi belertip ona 'ciddi misin' bakışı attım.
"Yemeklerinde hep bir kusur bulup kovulmanı sağladı. Hatırlamıyor musun cidden?"
Bilmiş tavrından zerre kaybetmeden omuz silkti.
"Sonra da geri dönmem için özür diledi ve yöneticiyle konuştu. Herkes hata yapar."
Ona onaylamayan bakışlar atarken gelen müşteriye istediği içeceği verdim hemen.
"Çünkü bu işe ne ne kadar ihtiyacın olduğunu gördü ve acıdı sana."
Bir şey söylemese de hala olumlu düşündüğünü biliyordum. Neden birçok kez reddedilmesine rağmen hala onun peşinden ayrılmıyordu? Çünkü tam bir ahmaktı.
"Senin işin yok mu? Restorana dönsene."
Başını sallarken kollarını çözdü.
"Gidiyorum bay çokbilmiş. Kolay gelsin sana."
Kafamı salladım sadece. Çok geçmeden gözden kayboldu zaten. Personel müdürümüz Kim Seungmin, asil ve zengin bir ailenin çocuğuydu. Okumuş ve master yapmıştı. Yurtdışındaki işini bırakıp bu otelde çalışmaya başlaması bile ilginçti bana göre.
Changbin gibi basit bir şefle işi olmazdı onun. Bu yüzden Changbin için üzülüyordum. Ne olursa olsun ondan vazgeçmemesi de şaşırtıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...