~168~

437 57 232
                                    

Heyecanın birçok nedeni olabilirdi. Sadece bir sözle bile heyecanlanabilirdi insan. Düşününce imkansız gibi geliyordu. Mükemmel bir düzenle işleyen kusursuz sistemimiz yalnızca bir kelime için hormonları harekete geçiriyor, mide ağızda kalp kulaklarda. Halbuki bu derece hareketlenmeye gerek yoktu.

Midemden yükselip boğazıma kadar ulaşan ve yutkununca da asla azalıp bitmeyen bir hisle, nerdeyse bir fabrikaya benzeyen yeri dikkatle inceliyordum. Dışardan fazla ıssız ve ücrada olmasına rağmen oldukça büyüktü. İçeri adım attığım gibi bambaşka hissetmiştim zaten. Betondan duvarlar, kalın kolonlar ve oldukça yüksek bir tavan. Her şeyden önce içerisi buz gibiydi. Ciddi anlamda soğuktu. Beton duvarlar ve mekanın büyüklüğü elbette en büyük etkendi. Büyük ihtimalle ısıtmakla da uğraşmıyorlardı zaten. Nerden baksan makina fabrikasını andırıyordu. Sırayla dizilmiş, daha önce görmediğim çeşitli aletlerin başında vampir olduğuna emin olduğum tipler duruyordu. Aralarından geçerken bir kez dönüp bana bakıyor, sonra da işlerine geri dönüyorlardı.
Fazlaca yavaşladığımı, Chan'ın elini belime koymasıyla farkederek hızlanmaya çalıştım ancak etrafı izlerken pek başarılı olamıyordum.

Geçtiğimiz büyük alanın sarı renkteki aydınlatmalarına alışan gözlerim, geldiğimiz koridordaki kırmızı ışık yüzünden hafifçe kısıldı. İki yandaki kapıların ardında belli ki iş verenlerin olduğu odalar bulunuyordu. Her birinin adı kapılarının yanına, epey özenli görünen tabelalara yazılmıştı. Koridorun sonundaki geniş alanda ise aydınlatmalar parlak bir beyaza dönüyordu. En azından alıştıra alıştıra olması güzeldi. Burda çalışanların insan olduğuna emindim. Ne dönüp bana bakıyorlar ne de biraz önceki vampirler gibi dimdik duruyorlardı. Bazısı esneyip geriniyordu ancak yinede gözlerini oturdukları masanın üstündeki kalın kağıt yığınlarından ayırmıyordu.

"Aslında kan alınan yere daha kısa bir yoldan gidiliyor."

Gözlerimi insanlardan çekip geçtiğimiz kapının üstündeki yazıyı son anda okudum.
Wiyvie Memblitie.
Ne demek olduğunu geç, hangi dilde olduğunu bile bilmiyordum.

"Etrafı görmem için burdan gidiyoruz herhalde", dedim düşünmeyerek.
Cevap vermedi. Eh, doğrulamış sayılırdı. Açıkçası bu yer, sandığımdan daha kapsamlı görünüyordu. Vay canına, Taeyong hyung burdan amma para kazanıyordur. Acaba ben de böyle bir yerin sahibi olabilir miydim?

Kapısının üstünde, ağzında ve kafasının çevresinde sarmaşıklar olan mat siyah renkli bir yılanın olduğu odaya girdik. Anında gözlerim irileşmişti çünkü karşı duvarın önüne sırayla dizilmiş ve oldukça güvenilir gözükmesine rağmen insanı bir an için ürküten çeşit çeşit yılanın bulunduğu kafesler vardı.

"Bu yılanlarla ne yapıyorlar?"

Sormadan edemeyecektim çünkü cidden ilginç gelmişti. Kafeslere daha fazla yaklaşmamı engellemek adına elimi tuttuğunda Chan'a çevirdim bakışlarımı.

"Soldaki kutudakiler deney için. Asma kilit olan kutulardakiler Taeyong'a ait. Geri kalanı burda çalışanların."

Mümkünmüş gibi daha da hayrete düşmüştüm. Vampirlerin yılanlarla ne alıp veremediği vardı? Evcil hayvan anlayışları biraz garipti sanırım.

"Eski vampirlerin zamanında yardımcı ve koruyucu olarak bilinen bir hayvan. Bir nevi herkese atalarından kalma bir alışkanlık."

Böyle söyleyince mantıklıydı ancak hala neden burda olduklarını anlamamıştım. Eğer açıklamaya rağmen anlamıyorsam, anlamama gerek yokmuş demek ki deyip geçiyordum. Beynime gereksiz bilgileri almak istemezdim.

"Senin bir yılanın yok galiba. Başka bir yerde besliyorsan bilemem tabii."

Gülümsedi ve başını hafifçe olumsuz anlamda salladı. Yazık olmuştu. Olsaydı, birlikte bakabilirdik.
Yönlendirmesiyle bu odanın içinden başka bir odaya geçtik. Daha geniş ve daha soğuktu. Etrafta doktor önlüğü giymiş vampirler dolanıyordu. Hepsi de fazla meşgul görünüyordu.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin