Her şey çok ani gelişmişti. Haechan'ı Chan'ın arabasına bindirdiğimde göz göze gelmiş ve ona ne yapmak istediğimi sadece bakarak anlatmaya çalışmıştım. İşe yaramıştı.
Renjun yanlışlıkla kaçırılmış olabilirdi belki ama bu Haechan'ın tehlikede olmadığı anlamına gelmezdi. Bu yüzden onu Chan'ın ve diğerlerinin birlikte yaşadığı eve götürmek istemiştim. Neyseki ev sahibinden de onay almıştım.Şimdi salonda Haechan'la birlikte oturmuş, çalışma odasında plan yapan ev sakinlerini bekliyorduk. Onun yanında kalmam daha doğru gelmişti ama o odada benden gizli başka bir plan dönmeyeceğinden emin olamıyordum da.
"Jeno'dan haber var mı?"
Aniden diklenip sorduğunda telefonuma göz attım. Başımı iki yanda sallayınca geri yaslanıp gözlerini kapadı. Saatlerdir endişeliydi, koşuşturuyordu. Eminim çok yorulmuştu ama böyle bir durumda da git uyu diyemezdim.
"Tamamdır. Aramak için dağılıyoruz."
Salonda giren Chan'a tedirgin bakışlar atarken ayağa kalkan Haechan'ı durdurdum. Fazla heyecanlıydı. Sakinleşmek zorundaydı.
"Sen gelmiyorsun ve Minho da seninle kalıyor."
Chan onun ne söyleyeceğini anlayarak açıkladığında dudaklarını araladı ama aniden durdu. Bayağı kal gelmiş gibi oldu. Ne gördüğünü anlamak için Chan'ın arkasında kalan tarafa baktım.
Mark'ın burda ne işi vardı?"Jaemin ne olup bittiğini sormamı rica etti."
Chan ona dönüp omzunu patpatladı ve kaçar gibi salondan dışarı sürükledi onu. Hala donmuş bir şekilde duran Haechan'ın karşısına geçip parmaklarımı şıklattım.
"Mark", dedi sesine yansıyan hayretle.
"Ne zamandan beri burda o? Sadece Jeongin'i izlediğini sanıyordum."Koluna girip tekrar oturmasını sağladıktan sonra salonun girişine ilerledim. Bunu öğrenmek için ne gerekiyorsa yapardım.
Dış kapının önünde konuşan ikili bana dönmüş ve Mark tek kelime daha etmeyip gözlerime de bakmayarak içeri geçmişti. Neden hala burdaydı?"Mark'ı buraya getirmendeki amaç ne?"
Ceketini giydikten sonra duraksayıp bana döndü. Yüzünde gıcık bir gülümseme vardı ama o bile çok hoş duruyordu. Bileğimi yakalayıp ona yaklaşmamı sağladı ve çeneme bastırdı dudaklarını.
"Sadece iş", dedi fısıltıyla.
İstemeden kaşlarımı çattım ama soğuk dudakları yanağıma dokunup dudaklarımda durunca odağımı kaybettim. Ne yazık ki kendimi kaybedemeden geri çekildi ve başka bir şey söylemeden çıktı evden.Derin bir nefes aldıktan sonra kapanan kapıya boş boş bakmayı kesip salona geri döndüm. Haechan'ın Mark'ı sıkıştırmış olması güzeldi. Beni görür görmez aralarına olabildiğince mesafe açtı Mark. Sonra da koşar adımlarla salondan çıktı.
"Öğrenebildin mi?"
Geçip koltuğa oturduğumda kafasını iki yana sallayarak yanıma geçti. Geriye yaslanıp gözlerini kapadığında umutsuzca kapalı televizyon ekranına bakmaya başladım. Mark'ın hangi iş için burda olduğunu sonra da düşünürdüm. Önemli olan Renjun'un durumuydu. Acaba onu kurtarabilecekler miydi? Nasıl yapacakları hakkında hiçbir fikrim de yoktu. Üstelik o söylediklerinden sonra Chan'a olan güvenim az da olsa zedelenmişti.
Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım.
Hoshi de bunu istiyordu. Birbirimize güvenemeyecek raddeye gelecek ve aramız açılacaktı. Birlikte olduğumuz sürece güçlü kalabilirdik. Ayrılırsak her birimizi tek tek avucuna alırdı. Bunu yapmamalıydık....
Koluna dolanmış yılanın başını elinin tersiyle severken, telefonda konuşan kardeşini izliyordu kuzguni gözleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...