Kafayı yemiş olmalıydım. Sabahtan beri onu düşünüyor olmamın başka bir açıklaması yoktu. Kafayı yemiştim. Bir yabancıyı neden bu kadar çok düşünüyordum? Bir anlığına gördüğüm gözleri, simsiyah kıyafetleri ve hızlıca yürüyüp gitmesi her an aklımdaydı. Delilikti. Delilikti işte.
"Hyung iyi misin?"
Koluma dokunan Jeno'yla bilgisayara isimlerini kaydettiğim yeni kitapları toparlamaya başladım.
"Evet", dedim elim işteyken. Sadece delirmiştim ve bunu dışarı da yansıtıyor olmak saçmalıktı.
"Bugün iyi geldin gözüme", dedim bu defa ona bakarak. Kafası güzel değildi. Bir şeyler almamıştı ve tamamen sağlamdı.
"Evet", dedi aynı benim gibi işine dönerken.
Rafları temizlemekle uğraşıyordu. Bir haller vardı ama çözmekle uğraşamayacak kadar bitkin hissediyordum.Bugün kütüphane öğleden sonra açılmıştı. Taeyong hyung bizzat kendi kapatıp açıyordu ve bu başından beri garip geliyordu bana. Sonuçta o patrondu. Neden bununla uğraşıyordu? Belki de bize güvenmiyordu ya da sadece takıktı.
"Son müşteri gidince çıkarsınız."
Arkamdan gelen sesle hafifçe irkilsem de çabucak toparlanıp Taeyong hyunga döndüm. Ben daha ağzımı açmadan arkasını dönüp yönetici ofisine girdi.
Artık onu ve garip davranışlarını sorgulamıyordum.Birkaç dakika sonra kalan son kitapsever de kütüphaneden ayrıldığında Jeno'yla vedalaşıp alel acele çıktım. İçimdeki gereksiz heyecana engel olamıyordum. Ayrıca dünden daha erken bitmişti işler. Ya bu saatte ordan geçmiyorsa?
Bu düşünceyle uyuşuk uyuşuk adımladım. Telefonumu çıkarıp Hyunjin'in numarasını buldum."Hyung, naber?"
"Ben iyiyim de senin iyi olduğundan şüpheliyim. Yine başkalarının evinde mi kalıyorsun?"
"Başkası değil, sevgilim. Hem onu tanısan çok seversin. Bal gibi çocuk."
"Eminim öyledir. Bak Hyunjin, eve dönmek zorunda değilsin. Biliyorsun ben varım, Felix var..."
"Hyung, sonra konuşalım mı? İşim var biraz. Yarın uğrarım."
"Tamam Hyunjin. Sonra konuşalım."
Telefonu kapatıp cebime attım. Hyunjin'in üniversite zamanından beri ailevi sorunları vardı. Bu yüzden akla gelebilecek her kötü yola girip deneyimlemiş ve kimseyi yanına yaklaştırmamıştı. Abisi olarak, olmadı arkadaşı olarak ona yardım etmek istediğimde telefonlarını kapamış, her zaman bir şekilde ona ulaşmamı engellemişti. Normal bir psikolojide değildi ve çevresindekilerin sevgisine, ilgisine deli gibi muhtaçtı. Ona yetemiyorduk ve gidip soluğu başkalarının yatağında, evinde alıyordu. Her ne kadar bu sefer 'sevgilim' dese de bunun da uzun sürmeyeceğine emindim.
Tüm bu yaptıkları sırf ailesinden kurtulmak, onları kafasından tamamen silmek içindi. Evine hiç gitmiyor ve her ay telefon numarasını değiştiriyordu.Geldiğim ıssız sokağın başında durup telefondan saate baktım. Dün tam olarak kaçta burdaydım emin değildim. Bu yüzden saat on bir olana kadar beklemeye karar verdim.
Donarak ölmezsem bir kez daha görebilirdim onu. Belki.Dakikalar ilerlerken sokağın öteki ucundaki silüeti görmemle istemsizce ısınmaya başladım. Cidden gelmişti.
Daha fazla durmayarak yavaşça yürümeye başladım. Bilerek, yere diktiği gözlerine baktım. Bembeyaz tenine tezat simsiyah giyinmişti yine. Garip bir şekilde heyecanlanmıştım ve yanımdan geçip gitmeden önce bir kez bana bakmasını istemiştim.
Sahiden de bakmıştı.
Gözlerimizin buluştuğu o kısacık anda nefesim kesilmiş gibi hissettim. İstemsizce durup hemen yanımdaki duvara yasladım elimi. Geçip gitmişti.
Derin birkaç nefes aldıktan sonra arkaya, gittiği yöne baktım. Yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...