Gergindim. Kütüphaneye geldiğimden beri sürekli sakarlık yapmıştım. Kitapları düşürmeyi geç kendim bile düşmüştüm. Taeyong hyung bendeki garipliği farkederek kısaca sorguya çekmişti ama bir şey söylememiştim. Sonra da kafamı toparlamam için on dakikalığına dışarı çıkmama müsade etmişti. Jeongin'i öylece bırakmak istemesem de, Taeyong hyungun ona sahip çıkacağını düşünerek dediğini yapmıştım.
Sokaktaki parkta boş bir banka oturmuş kıstığım gözlerimle gökyüzüne bakıyordum. Yağmur yağacak gibiydi.
Gereksiz bir heyecan vardı içimde. Kanım kaynıyordu sanki. Tüm gece uyuyamamış ve sorabileceğim şeyleri düşünmüştüm. Sorular tonlarcaydı ama sıraya koyamıyordum. Çok güçsüz hissediyordum. Neden böyle olmuştu? Jeno'dan fazla etkilenmiştim herhalde. Anlattıkları şoka uğratmıştı beni. Sonra da hüzne ve pişmanlığa boğulmuştum. Benim yüzümden Hyunjin, Felix ya da Jisung da aynı duruma düşerse ne yapacaktım? Jeongin'i de koruyabildiğimden emin değildim zaten. Kendimi nasıl bir çıkmaza soktuğum önemli değildi, peşimden kimi sürüklediğimi kontrol etmeliydim.
Sorun buydu. Özgürce hareket edemiyordum. Elim kolum bağlanmıştı. Etrafımda değer verdiğim kim varsa her bir bağın sonuna yerleştirilmişti. İplerden birini dahi çözersem sevdiğim birini riske atacaktım. Bana biçilen rol buydu sanki. Sabret ya da devam et."Kütüphanede olman gerekmiyor mu?"
İrkilerek soluma döndüm. Geldiğini fark etmemiştim bile. Fazla düşünceliydim.
"Fazla zamanım yok. Otursana."
Ellerini cebinden çıkarıp yanıma geçtiğinde kuruyan dudaklarımı ıslatıp derin bir nefes aldım. Ne kadar zormuş meğer.
"Hoshi, sizinle ne sorunu var?"
İsmini öğrendiğime şaşırmamıştı. Muhtemelen anlamıştı Jeno'nun nihayetinde konuştuğunu. Onu koruyacağımın da farkında mıydı? Ne olursa olsun Jaemin'in Jeno'nun etrafında dolanmasına izin veremezdim artık.
"Çok önceden gelen bir düşmanlık. Onun ailesi ve benim ailem sonra da biz anlaşamadık. Sanırım eski kafalı olduğumuzdan bu kadar takığız."
Son cümleyi eğlencesine söylemiş olmasına rağmen az da olsa ciddilik payı olduğunu düşündüm. Olabilirdi, yargılamazdım. Aklıma yatmayan, sebebin tamamen bu olmadığını açık etmesiydi. Onu tanımıyordum evet ama sırf böyle bir sebepten dolayı birine yıllarca düşmanlık besleyeceğini de sanmıyordum.
"Canını mı yaktı?"
Aklımdakini başka bir şekilde dile getirdiğimde bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Onun aksine üstünden bir an ayırmadım gözlerimi. Bu kadar ifadesiz olmak zorunda mıydı?
Gözlerim kabanının yakasına, ordan açıkta kalan tenine indi. Geçenlerde boynuna bıraktığım izler yoktu. Belli ki çabucak iyileşiyordu insanların aksine. Bu yüzden bendeki izler duruyordu."Gün boyunca insanlarla içli dışlı olduğumuz için her gece beslenmek zorundayız. Ayak uydurmak adına hepimizin ilgilendiği işler var, ihtiyacımız olduğundan değil."
Demek ki cidden canı yanmıştı. Söyleyebileceği bir şey mi değildi ya da söylemeye hazır mı değildi bilmiyordum. Bu bana ne ifade ediyordu?
"Normal ya da legal bir şey bekleme. Kanla besleniyoruz. İnsan kanıyla. Bazı mekanlar ve tedarikçiler var. Onlar bize taze kan sağlıyor, biz de işlerini görüyoruz. İnsanlardan daha hızlıyız, kan akışımız çok yavaş da olsa devam ediyor ve kalbimiz atıyor."
Doğrusu, insanlar umrumda değildi. İhtiyacı vardı ve bir şekilde karşılamak zorundaydı. Kanla besleniyor olması beni zerre germiyordu. Ne ondan ne de diğer vampirlerden korkmuyordum. Neyime güvendiğim meçhuldü ama kişiliğime veriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...