İşlerimi bitirip kütüphaneden ayrılırken Jeno'ya el salladım. Doğrusu Taeyong hyungun bu sıralar fazlaca dalgın olduğunu düşünüyordum. Beni bir müşteriyle konuşurken görmüştü ama hiçbir şey sormamıştı bile. Normalde de umursamaz ve ketumdu ama böyle bir durumda sessiz kalmazdı.
Serin akşam havası keyfimi yerine getirirken adımlarımı hızlandırdım. Aslında Jeno'yla neden diğer vampirler gibi gizli işlere girişmediği konusunda uzunca bir konuşma yapmak istiyordum. İnsanların arasına girip eski maaşıyla kütüphanede çalışmaya devam etmesi cidden mantıksız geliyordu. Tabi yine Fresh Lavenders'e de gidiyordu ama gerek var mıydı tüm bunlara? Tıpkı Jeongin gibi o da Taeyong hyungun bankasında bir şeyler yapabilir ve şimdikinden daha iyi para kazanabilirdi.
Bunu uzun zamandır düşünüyordum ama konuşacak fırsatımız olmuyordu işte. İşteyken boş kaldığımız zamanlar değişiyordu ve böyle uzun bir konuyu tartışabileceğimiz bir ara da vermiyorduk.
Yinede aklımdaydı, bir ara mutlaka soracaktım.Telefonumu çıkarıp sesini açtım ve böylece beş dakika önce gelen mesaja da bakma şansım oldu. Chan'dı ve her zamanki gibi beni almaya geleceğini yazmıştı. Aslında onunla yaşamaya başladığımdan beri beni kütüphaneye bırakıp, her akşam da alıyordu. Bana sormamıştı ama hak veriyordum ona. Yürüyerek o evden buraya kadar gelip gidemezdim. Sorun bunu giderek çocukça bulmamdı. Tamam, ev şehir merkezinden uzak olduğundan da ulaşımı zordu ama bir yere kadar otobüs ya da taksiyle gidebilirdim. Sanırım ona artık beni almaya gelmesini istemediğimi belirtmeliydim. Kendi işleriyle ilgilenebilir, çocuğunu okula götürüp getiren bir ebeveyn gibi hissetmezdi.
Durağa geldiğimi fark ederek bir taksiye binip adresi söyledim. Taksici bana garip bir bakış atsa da sorgulamadan sürmeye başladı. İstediğini düşünmekte özgürdü. Umrumda değildi.
Telefonum çalmaya başladığında başımı yasladığım camdan ayırıp cevapladım."Hangi dağda kurt öldü?"
"İyi ki iki hafta aramadım hyung. Anahtarı bulamıyorum, nereye kaldırdın?"
"Neden? Seungmin'le kavga mı ettiniz?"
"Öyle de denebilir. Biraz başımı alıp gitmek istedim sadece. Anahtarın yerini söyleyecek misin?"
"Pencerenin yanındaki menekşe saksısının altında. Felix de orda mı?"
"Dur bir dakika, kapıyı açayım. Felix neden burda olacak ki?"
"Boşver şimdi nedeni. Yarın uğrarım, bir yere ayrılma. Neler olduğunu anlatırsın."
"Hmhm, bakarız. Oh, evet burda. Kanepeye yayılmış. Uyuyor galiba."
"Tamam karışma sakın. Zor zamanlar geçiriyor. Anlayışlı olmaya çalış."
"Öf çocuk muyum ben hyung? Merak etme yemem çok kıymetli Felix'ini. Kapıyorum, yarın görüşürüz."
"Kaba tavrından dolayı yarını dört gözle beklemeye başladım Hyun."
"Ama ben bir şey deme..."
Telefonu yüzüne kapatıp cebime koydum. Boyu benden uzun diye arada bir kafa tutabileceğini falan düşünüyordu herhalde. Ya da hala almaya devam ettiği uyuşturucular yüzünden nerde ne demesi gerektiğini kestiremiyordu. Her türlü güzel bir azar işitmeyi hak ediyordu.
...
"Pişt, sızdın mı?"
Hyunjin yerdeki şişelere kısa bir bakış atıp arkadaşını dürttü sertçe. Zaten hiç uyumamış olan Felix de güç bela diklenip sulu gözlerini ovuşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...