Ne giydiğimi bile önemsemeden Chan'ın beni eve bırakmasını istemiştim. Söylemesem bile benimle gelecek gibiydi zaten. Felix kapıyı açar açmaz içeri girip odama koşmuştum.
"Senin ne işin var burda?"
Jaemin, odanın bir köşesine geçmiş ellerini kulaklarına kapatmış bir şekilde oturan Jeno'nun karşısındaydı.
"Bırak ona yardım edeyim", dedi bana dönüp. Hayretle gülerken ikisinin arasına girdim.
"Ona yardım etmiyorsun Jaemin, daha çok zarar veriyorsun."
İfadesiz yüzüne sabırsızlık, özlem ve biraz da hüzün yerleşti. Bu sırada Chan da odanın kapısına gelmiş, kollarını göğsünde bağlamıştı. En uygun zamanda araya girecek gibiydi.
"Sadece konuşmak istiyorum. Beni kötü bilmesine katlanamıyorum. Neden araya girip duruyorsun? Onun hiçbir şeyi değilsin."
Belli ki gittikçe sinirleniyordu ama umrumda değildi. Jeno'nun ailesi olmayabilirdi ama abisi vardı. Bunu kimse görmezden gelemezdi.
"Öyle mi? Jeno'yu bir yılı aşkın bir süredir tanıyorum. Ne sever, neyden nefret eder, korkuları, hobileri nedir. Ben onun öz olmasa da abisiyim, anlıyor musun? Bana seninle sadece takıldığını söylemişti. Asıl sen onun hiçbir şeyi değilsin. Ayrıca burası benim evim. İznim olmadan giremez ve kalamazsın."
Uzun konuşmamın ardından çenesi kasılmış ve ellerini yumruk yapmıştı.
"Jaemin", dedi Chan kollarını çözerek. Birkaç adımda yanına geçti.
"Jeno konuşup kendi fikrini dile getirene kadar sabırlı olmalısın."
Haklı olduğumu biliyordum. Jaemin'in de vampir olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Ondan korkacak değildim. Ayrıca benim evimde bana saldıracak kadar aptalsa eğer, kendini sorgulaması gerekiyordu.
"Hadi, eve götüreyim seni."
Jaemin sıktığı yumruklarını serbest bırakıp arkamda, yerde oturan Jeno'ya son bir bakış atmış ve Chan'ı es geçerek odadan çıkmıştı.
Dönüp dizlerim üstüne oturdum ve Jeno'nun kulaklarını kapattığı ellerini kavradım. Chan da gitmişti, hissetmiştim."Gitti Jeno, güvendesin."
Dolu gözleriyle yüzüme bakmış ve yardımımla kalkmıştı. Onu yatağa yatırıp kapının ardından gördüğüm Felix'i çağırdım.
"Beş dakikaya geliyorum, yanından ayrılma."
Felix başını sallayıp Jeno'nun yanına oturduğunda koşar adım evden çıkmış ve arabasının önünde Jaemin'le konuştuğunu görerek bir süre beklemiştim. Ardından Jaemin yolcu koltuğuna geçmiş ve Chan'la gözlerimiz buluşmuştu. Yanına gittiğimde omzuna vurdum kendimi tutamayarak.
"Felix telefonda söylemişti sana Jaemin'in geldiğini değil mi. Neden yoldayken neyle karşılaşacağımdan bahsetmedin?"
Gözleri, arkamda bıraktığım evde dolanırken bir elini pantolonunun cebine koydu rahatça. Belki de biliyordu. Benimle buluşmayı bu yüzden kabul etmiş olabilirdi. Jaemin rahatça Jeno'yla görüşsün diye.
"Felix'in aradığını söylemeseydin senden bilirdim", dedim açıkça. Bunu planlamış olsaydı aramadan bahsetmezdi tabiki. Jaemin istediği kadar konuşurdu Jeno'yla. Neyseki haber vermişti ve zamanında varmıştık.
"Yarın kütüphaneye geleceğim, konuşuruz."
Başımı salladım onaylar anlamda. Konuşmalıydık çünkü soracağım tonlarca soru vardı.
Yaklaşıp çenemi kavradığında öpmesini bekledim ama kararını değiştirmiş gibi geri çekildi. Sormadan önce yapmadığı şeyi ben yaptım. Uzanıp dudaklarını öptüğümde yanağımı okşadı baş parmağıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...