~114~

637 94 184
                                    

"Seungmin bu yaptığını bilse ne olurdu acaba?"

Elimdeki shut bardağına bir kez daha doldurdum votkayı. Smirnoff, Rusya'dan getirtilen en sert votkalardan biriydi. Bugün teslim almıştık ve ben de kalite kontrol yapıyordum.

"Nerden bilecek ki", dedim gülüp. Vernon söylemezse bilmezdi çünkü bugün otelde değildi. Garip bir şekilde, Changbin de ortalarda yoktu.

"Müşteriler bekliyor. Acele mi etsen?"

Başımı sallayıp küçük bardağı kafama diktim ve ayağa kalktım. Normal şartlarda, asla bu tarz şeyler yapmazdım. Zaten her gelen içkinin resmi kaydını tutuyorduk. İşimi sevmesem de ne kadar ihtiyacım olduğunu bilerek, sorumlu bir şekilde hareket ederdim. Düzenimi bozan kıvırcık deliydi.
Ona defalarca kandığım için kendime kızıyordum. Beni etkilemesine izin verdiğim için de kendime kızıyordum. Ona da çok kızıyordum çünkü pisliğin tekiydi. Hala kafede başıma geleni unutmamıştım.

Birkaç sipariş alıp tezgaha dönüyordum ki yine onu gördüm. Bilerek mi yapıyordu? Sürekli bara gelerek gözümün önünde başkalarıyla vakit geçiriyordu. Kesinlikle bilerek yapıyordu.
Siparişlerini almak için masaya ilerledim hızlıca. Bu defa iki tane erkekle birlikte oturuyordu. En azından mesafeliydiler.

"Siparişleriniz?"

Bilerek hiç bakmadım ona. Artık gücümün tükendiğini net bir şekilde hissediyordum. Nerdeyse pes etmek üzereydim hatta. Ona karşı elimde hiçbir şey yoktu. Aniden dibime girip, güzel sözler sarfedip beni etkisi altına alıyordu. Otelde bir şey yapamamamın yanı sıra, dışarda da yapamıyordum. Kazdığım kuyuya kendim düşmüştüm en son.

"Üç macallan alalım."

Siparişi işaretledikten sonra hızla tezgaha döndüm. Vernon'a yardımcı oldum ve böylece tüm siparişleri çabucak hazırladık.
Vernon bar taburesine oturan müşteriye yönelirken ben de tepsiye bardakları yerleştirmiş ve sırayla masalara teslim etmeye başlamıştım. Kıvırcık delinin bulunduğu masaya yöneldiğimde bir gürültü koptu. Yanındaki iki heriften biri, muhtemelen yan masadan aldığı bardağı yere çalmıştı. Sonra da olanlar olmuştu.
Kıvırcık deli ve güzelim bardağı kıran herif kavga etmeye başladı. Aynı masadaki diğer adam ikisini ayırmaya çabalarken ben de elimdeki tepsiyi hemen yanımdaki masaya bıraktım ve Vernon'a döndüm.
Tahmin ettiğim gibi, güvenlik çağırmak için telefonu kaldırmıştı ahizeden. Göz göze geldiğimizde kafamı iki yanda salladım. Kaşlarını çatsa da telefonu bıraktı.

Kavga eden ikilinin yanına varıp duymalarını umarak bağırdım.

"Kesin şunu yoksa güvenlik çağıracağım!"

Onları ayırmaya çalışan adam, nihayet bardağı kıran adamı tutabilmiş ve kenara çekiştirmişti. Kıvırcık deli yine saldıracak gibi durduğundan önüne geçtim hemen.

"Yeter."

Doğrusu onu böyle görmek garipti. Gözleri resmen alev saçıyordu. Sarı saçları dağılmış, yüzü kızarmıştı. Bakışları gözlerimi bulduğunda, bir adım gerilemiş ve başka yöne dönüp gömleğinin, zaten açık olan yakasını biraz daha açmıştı.
Böyle bir durumda da etkilenmezsin Minho.

En azından büyümemişti olay. Adam, köşeye çektiği bardak kıran herifi bardan çıkardığında rahat bir nefes verip kıvırcık deliye döndüm tekrar. Sol elmacık kemiği kızarmıştı.

"Sakinleştiysen geç otur."

Neden onunla konuşma gereği duyuyordum ki? Tamam burası prestijli bir oteldi, kavga gürültü pek olmazdı ama çalıştığım bölüm de belliydi. İster otelde olsun ister mahallede, bardı burası. Sarhoş olup bağırıp çağıran, kavga eden insanlara alışmıştım.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin