~185~

283 48 168
                                    

Doğrusu ona ne söyleyebilirdim bilmiyordum. Benden ne beklediğini de kestiremiyordum. Üstelik teslimat almıştık ve işten vakit bulamamıştım konuşmaya. Bu yüzden pek bir şey konuşamamıştık haliyle. Jisung'u eve davet etmiştim, biz yemek yerken saat çoktan akşam dokuz olmuştu.

"İşlerin çok yoğun. Sadece kütüphaneye bakıyorsun ama fazla çalışıyorsun. İnanılmaz."

Bir şey söylemeyip çubuklarımla oynadım. Çok çalışıyor gibi hissetmiyordum. Benim için sorun yoktu, önemli olan da buydu.

"Chan hyung gelmeyecek mi?"

Bunu öyle bir ifadeyle sormuştu ki, hala durumu kabullenmekte epey zorlandığını gözler önüne sermişti. Ona hak veriyordum. Kesinlikle anlıyordum. Ben mükemmel Minho olmasam onun durumunda olabilirdim. Doğaldı.

"Tartıştık. Muhtemelen gelmez."

Yüzünde meraklı bir ifadeyle bana bakmaya başladığında başımla önündeki tabağı gösterdim. Böylece yumurtalı erişteyi komple mideye indirmeden kalkmadık sofradan.
Salona geçtiğimizde büyük kanepeye oturduk ve anında başını dizime koydu. Kısa bir an elim havada kaldı ama sonra saçlarını sevmeye başladım hemen. Hiçbirini bir diğerinden ayırmıyordum. Haliyle Jisung'un da iyiliğini istiyordum. O da hak ediyordu mutlu olmayı.

"Bir anda değişti her şey. En azından benim için. Jeongin...o benim kardeşim ama artık başkası gibi geliyor. Hala kalın kafalı ve şapşal ama soğuk. Dokunmak istiyorum, yanaklarını sıkmak ya da öyle şeyler...ama yapamıyorum. O çok, çok farklı geliyor. Göz göze geldiğimizde bile ürpermeden edemiyorum. Sanki onu hiç tanımıyormuşum gibi. Sanki her hafta sonu evin altını üstüne getirdiğinde poposuna şaplak atmıyormuşum gibi.
Değişmedi ama değişti. Anlıyorsun değil mi?"

Sırtüstü dönüp aşağıdan yüzüme baktığında başımı salladım. Kolay olmayacağını tahmin etmiştim ama sandığımdan daha uzun sürecekti anlaşılan. Jeongin'e alışması gerekiyordu. Eninde sonunda alışacaktı ama cidden uzun sürecek gibiydi. Onun için ne yapabilirim bilmiyordum. Süreci hızlandırmak için, yükünü azaltmak için. Ne yapmalıydım? Beynim durmuştu sanki.

"Bunlar zamanla atlatacağın şeyler Han. Sadece gizli tut ve hayatına bakmaya devam et."

Onu bu konuda bizzat uyarma fırsatını kaçıramazdım. Başkaları duyacak olursa ve o başkaları vampirlerden biri olursa, hayatını vermek zorunda kalırdı. Bunu kendi istemediği sürece bir kişinin bile yapmasını istemiyordum artık. Jeno'dan sonra Hyunjin'e o kadar kızmamın sebeplerinden biri de buydu. Gerçekten istemiş miydi? Öyleyse bile nasıl isterdi bunu? Herkes mi delirmişti?

"Hafızamı silmek istiyorum hyung."

İsyankar bir tonla konuşup diklendi. İstese de böyle bir şey yapamayacağının farkındaydı umarım. Gözleri parlıyordu ve bunun iyi bir ışıltı olmadığına emindim.

"Keşke hiç öğrenmeseydim. Keşke bilmediğim zamanlardaki kadar rahat olabilseydim. Keşke her şeyi unutsam. Keşke keşke..."

"Han, sakin ol. Zamanla geçecek dedim ya. Kendine yüklenme böyle."

Omzuna koyduğum elime kısa bir bakış atmış ve kaçar gibi ayağa kalkmıştı. Çattığım kaşlarımla izledim onu.

"Sen nasıl yapabiliyorsun? Sevgilin bir v-vampir ve sen onunla aynı evde yaşıyorsun. S-siz birlikte falan uyuyorsunuzdur ya da şey... Bu delilik. Oluru yok. İmkansız."

Yorgun gözlerle etrafa bakındım ve iç çekerek ayaklandım. Karşısına geçtiğimde bir adım geriledi. Sadece birlikte yaşadığımızı bildiğinde böyle davranıyorsa, her gece ona kan verdiğimi duysa çıldırırdı herhalde.

Banginho StoriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin