Yeni gelen kitapları bilgisayara kaydederken bir yandan da kahvemi içiyordum. Bugün Jeno'nun izin günüydü, yani tüm işler bana kalmıştı. Ayık olmalı ve müşterileri bekletmemeliydim. Bu yüzden olağanca hızımla kitap isimlerini doğru bir şekilde yazmaya çalışıyordum.
"Yarım saate gelirim."
Taeyong hyung haber vererek çıktığında başımı kaldırıp bakmadım bile. O da cevap falan beklemiyordu zaten.
Birkaç dakika sonra kitapları bitirmiş ve rahatlayarak ayağa kalkmıştım. Bu sırada da dış kapının sesini işitip kucağıma aldığım kitaplara bastırdığım çenemi kaldırdım."Merhaba."
Hayretle büyüyen gözlerimi kırpıştırıp hayal mi gerçek mi olduğunu anlamaya çalıştım. Burayı nerden biliyordu?
"Merhaba?"
Ellerini siyah kabanının cebinden çıkarıp bulunduğum kasanın önüne geldi.
"Yardıma ihtiyacın var mı?"
Gerçekti.
Burdaydı.
Chan burdaydı.
Çalıştığım kütüphanede."Hayır, sağol", dedim kitaplarla birlikte masadan uzaklaşıp. Rafların arasına girdiğimde peşimden geldi. Neden peşimden geliyordu?
"Hangi kitabı arıyorsunuz?"
Elimdeki kitapları rafın önündeki masaya koyup yerlerini bildiğim için hızlıca yerleştirmeye başladım. Ona bakmak istemiyordum. Sanki her göz teması kurduğumuzda o gece hissettiklerimi tekrar yaşayacaktım.
"Aslında Taeyong'u arıyordum ama seni buldum."
Nefesim kesilmiş gibi hissediyordum. Beni bulması tesadüf müydü yani? O gece söylediğim gibi beni takip etmiyor olması iyiydi gerçi.
Ayrıca Taeyong hyungu tanıyor muydu? Bu zamana kadar neden gelmemişti hiç? Ya da neden görmemiştim onu daha önce?"Çıktı ama döneceğini söyledi. Bekleyebilirsiniz."
Bu şekilde aramıza mesafe koyuyor olduğumun farkındaydım ama doğru olanla kalbimin söylediği arasında kalan biri değildim ben. Her zaman beynimin olayları yönetmesine izin verirdim, şimdi de aksini yapamazdım.
"O halde bana kitap önerir misin?"
Tüm kitapları yerleştirdiğim için mecburen ona döndüm. Sıradan, normal bir müşteriymiş gibi düşünürsem sıkıntı olmazdı.
Hafifçe gülümsedim."Hangi türleri seversiniz?"
Sağımızı solumuzu kaplayan raflarda gezdirdi gözlerini. Şu an romantizm, polisiye ve korku kısmındaydık. Neyi tercih edeceğini merak etmiştim doğrusu.
"Fark etmez. En beğendiklerinden biri olur."
Pekala. Sanırım pek kitap okumuyordu. Hoş, okumaması benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Okusa da etmezdi.
Romantizm rafına ilerleyip Vadideki Zambak'ı seçtim. Beğenir mi bilmiyordum ama benim cidden beğendiğim bir kitaptı.
Kitabı ona verdikten sonra seslenen bir müşterinin yanına gittim. Sevimli kadına aradığı kitabı buldum ve kasaya geçtim. Çok geçmeden kadın kasaya yaklaştı ve kitabı alacağını söyledi."Hediye paketi yapıyor musunuz?"
"Biraz zaman alır ama yaparım. Hangi renk istiyorsunuz?"
Kasanın önündeki paketleri gösterdim. Mor olanı seçip bana uzattı. Bu sırada Chan da ona verdiğim kitapla yanıma geldi. Ona buraya yalnızca personellerin girebileceğini söyleyecektim ama paketi ayarlamakla meşgul olduğumdan ses etmedim.
Kesinlikle hazır paketler almalıydık. Bunlarla uğraşmak sinir bozucuydu.
Paketin fazla kalan kısımlarını makasla keserken sağ işaret parmağımın ucundaki sızıyla duraksadım. Nasıl becermiştim kendimi kesmeyi?
Makasla işim bittiğinde bantlayıp kadına uzattım. Söylediğim miktarı verip gittiğinde kanayan parmağım için yara bandı bulmaya giriştim.
Çekmeceleri kurcalarken Chan'ın çıt çıkarmadan aynı yerde dikildiğini farkederek başımı kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanfictionBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...