"Ona karşı borçlu gibi hissetmek, kendimi sorgulatıyor."
Yüzümü buruşturarak konuştuğumda Ondan bir şeyler söylemesini beklemiştim ancak Felix, sadece gülmüştü.
"Neden gülüyorsun? Zaten hepsi senin o üçgen suratlı sevgilin yüzünden."
Gülmeye devam ettiğinde gözlerimi devirdim. Felix'le bu şekilde rahat olmak beni mutlu eden yegane şeydi. Onun beni her halükarda anladığını bilmek iyi hissetmemi sağlıyordu.
"Hyung, karnım ağrıdı senin yüzünden."
Eliyle karnını ovuştururken söylendiğinde onu umursamayarak kalktım ve pencerenin önüne gelip gökyüzünü izlemeye başladım.
Bunu kafama takacağımı biliyordum. Neden duygusal bir insandım?"Ben duygusal biri miyim yoksa çok mu evhamlıyım Felix?"
Ona bakmasam da şaşırdığını tahmin edebiliyordum. Bu tarz konuşmaları hiç yapmazdık biz. Ne o ne de ben kişiliğimizi sorgulamazdık, en azından birbirimize danışarak.
"Ne duygusalı be, öküzün tekisin sen."
Sesi ciddi çıktığı için hayretle ondan yana döndüm. Sesine uyumlu olarak ifadesi de oldukça ciddiydi.
"Ne bakıyorsun şaşkın şaşkın. Tamam, arada bir sevgini ve ilgini dışa bambaşka şekillerde vuruyor olabilirsin ama onun dışında tam bir öküzsün. İnsanın kusuru olsun olmasın, o an ağzından çıkan bir sözle bile dalga geçip lafı tıkıyorsun. Evet, belki böyle yaparak çok zeki olduğunu göstermek istiyorsun ama itici de oluyorsun. Haberin olsun."
Keşke düşüncelerini daha önce dile getirseydi. Belki söylediği bazı şeyleri törpüleyebilirdim. Kimin umrunda? Ben mükemmelim.
"O zaman evhamlıyım. Başka açıklaması olamaz çünkü."
Kaşlarını çattığında ona kısaca veda etmiş ve benim için hazırladığı odaya geçmiştim. Yakında annesi dönecekti yurtdışından. O zamana kadar kendime kalacak bir yer ayarlamam gerekiyordu. Düşünmeye öncelik vereceğim şey kesinlikle buydu.
...
"Neden bütün gün peşimizde dolaştı bu?"
Changbin yerinde rahatsızca kıpırdandı ve arkalarındaki masada oturan Minho'yu işaret etti kafasıyla. Jisung arkadaşının gösterdiği yöne baktığında dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü engelledi ve yanında oturan Chris'i koluyla dürttü.
"Seninki bütün gün peşimizde gezmiş Chan, şu anda da arkamızdaki masada."
Göz kırpıp Changbin gibi o da arkayı işaret etti. Chris kaşlarını çatarak görüş açısında olan masaya baktı. Söyledikleri gibi Minho'nun bütün gün onları takip ettiğini düşünmüyordu elbette. Ancak Minho'yla göz göze geldiğinde ve onun ifadesindeki rahatsızlığı fark ettiğinde, aniden kalktı sandalyeden.
"Nereye?"
Jisung'un şaşkınlığı sesine yansımıştı ancak Chris ona cevap verme gereği duymadı bile.
Gözlerini bir an olsun ayırmadığı Minho'nun yanına vardığında, Minho'nun hemen yanında oturan arkadaşı Felix, Chris'e garip bakışlar atarak yerinden kalktı. İkilinin bir şeyler konuşacağını anlamıştı. Bu yüzden şimdilik sevgilisinin yanına gidebilirdi. Felix gider gitmez Minho'nun karşısındaki sandalyeye oturdu Chris."Bir sıkıntın mı var?"
Minho, Chris'in yüzündeki ifadeyi anlamaya çalıştı ancak başaramadı. Durduk yere kendisiyle ilgilenmesi oldukça kafa karıştırıcıydı.
"Ne fark eder?"
Chris aldığı cevaptan memnun kalmamıştı. Ancak Minho'nun bu sert tavırlarına alışıktı. Üstelik onun tahammül sınırlarını zorlarken yüzünün aldığı ifade de hoşuna gidiyordu her zaman. Chan, Minho'yu arzuladığını çoktan kabul etmişti zaten.
"Benim için fark etmez ama sabahtan beri nereye gitsem ordasın, senin için bir şeyler değişmiş olsa gerek?"
Minho alayla güldüğünde Chris'i ne kadar afallattığının farkında değildi. Minho, uzun zaman önce kahkaha atmayı bırakmıştı halbuki. Haliyle Chris de, onu bu şekilde gülerken ilk defa görüyordu.
"Sadece konuşmak istedim. Uygun zamanı bekliyordum. Sana karşı takındığım hiçbir tavır değişmedi, değişmez de."
Chris gözlerini devirme isteğini geri tepip Minho'nun önündeki bardağı kaptı ve içinde ne olduğunu umursamadan büyük bir yudum aldı.
Sütlü kahveydi."Konuş bakalım, dinliyorum."
Minho derin bir nefes almak istedi ancak yapmadı. Ona karşı özenli gözükmek istemiyordu. Sadece kendini yiyip bitireceğine Chris'e karşı, en azından bu konuda, açık sözlü olması gerektiğine karar vermişti.
"İki gün geçti biliyorum, ama içim rahat etmedi. Beni evine kabul ettin, hiçbir şey sormadın ve müşkül durumumla saçma sapan şeyler düşünerek dalga geçmedin. Teşekkürler Bang Chan."
Minho rahatladığını hissediyordu. O gün Jisung gelmeseydi aynı konuşmayı yapacaktı ama apar topar gitmesi gerekmişti işte.
Chris, ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Çünkü Minho'ya bu tarz bir yardımı dokunacağını o da tahmin etmiyordu. Hatta kimseye...İçinde öldüğünü sandığı merhamet duygusu karşısındaki bu çocuk yüzünden gün yüzüne çıkıyordu sanki. Böyle bir şeye müsade edemezdi."Bak Minho, o günü unutuyoruz tamam mı? Sana yardım falan etmedim, sen evime hiç gelmedin. Eskisi gibi bana çıkışmaya devam et ve bu konuyu da bir daha açma."
Chris sözlerini bitirir bitirmez kalkmış ve arkadaşlarının bulunduğu masayı da es geçerek kantinden çıkmıştı.
Minho kafası karışık bir halde onun arkasından bakmıştı sadece. Ardından bedenine yavaşça yüklenen siniri hissetmeye başladı. Alt tarafı teşekkür etmişti, neydi bu anlamsız konuşma? Her zamanki Chris, diye düşündü Minho. Bencil ve züppe.~
Bölüm sonu!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanficBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...