Bazen bir şeyi fazla düşündüğümü, gereğinden fazla üstünde durduğumu fark ediyorum. Böyle durumlarda aklıma başka bir şey getirmeye, düşünmemeye çalışıyorum tabii. Bir anlığına işe yarıyor gibi gözükse de kısa bir süre sonra, bir bakmışım aynı düşünceye geri dönmüşüm. Herkes böyle şeyler yaşıyordu. Hissettiğim duygular ilk ya da yeni bir şey değildi ancak ruhsal sağlığım açısından kötüydü. Normalde bunu sık sık yapmazdım zaten. Herkes gibi, arada bir olurdu. Bu sıralar normali aşmış ve beni iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı. Buna bir çözüm bulmam gerekiyordu ya da sağlığımın bozulmasına göz yumacaktım.
"Prova sona erdi! Çok çalıştınız, dinlenin! Yarınki konsere hazırsınız!"
Mikrofondan yükselen sesle bir araya toplandık ve bizimle birlikte çalışan tüm görevlilere teşekkür ettik.
Nihayet konserimiz vardı ve bu beni o kadar mutlu ediyordu ki, her şeyi unutuyordum. En azından bir süreliğine."Çabuk hazırlanın olur mu, bir an önce yurda dönmek istiyorum."
Hyunjin'in yorgun sesi, bir kez daha çok sıkı hazırlandığımızı hatırlattı bana. Bir sanatçının sanatını sergilemesi kadar mükemmel bir şey yoktu ama en iyisini vermek adına yaptığı çalışmalarda fazlasıyla tükenebiliyordu da. Bazen bizim de insan olduğumuzu unuttuklarını düşünüyorum. Bazen de sadece abarttığımı düşünerek aynı hırsla devam ediyorum. En önemli desteğimiz hayranlarımız, onlar bize sahneye çıkmak için güç veren tek şey.
Herkes hazırlandığında menajer hyungla birlikte alandan ayrıldık. Dörderli olacak şekilde iki arabaya bindiğimizde, menajer hyung öteki araçta olduğu için rahat rahat kamera açabiliriz diye düşündük. Jeongin, Changbin, Chan hyung ve ben.
"Talker için çekebiliriz bence. Başlayayım mı?"
Changbin'i onayladığımızda küçük kamerayı ayarladı. Çok geçmeden başladığında Jeongin'le kısa bir sohbete girdi hemen.
"Bugün I.N'imiz çok çalıştı, talkera yarınki konser için bir şeyler söyler misin I.N-shi?"
"Yarınki konser için çok sıkı çalıştık ve bugün güzelce dinlenip size muhteşem bir performans sergileyeceğiz, dört gözle bekleyin."
Onu desteklemek adına hepimiz alkışlamaya başladık. Changbin de konuşmaya devam etti.
"Chan hyung, ingilizce bir şeyler söyle."
Kamerayı arkaya, yanımda oturan Chan hyunga uzattı. Kamerayı alıp açısını düzelttikten sonra, garip bir şekilde sevdiğim ve hala alışamadığım, Avustralya aksanıyla bir düzine cümle sıralamaya başladı. Neden lise seviyesinde kalmıştım ingilizcede? Şu an söylediklerini anlıyor olurdum. Hiç anlamıyor değildim ama çevirmeye yetmezdi.
"Talker da bizi destekliyor değil mi?"
Kamerayı aşağı yukarı salladığında güldüm. Ardından bana çevrilen açıyla saçlarımı düzelttim.
"Merak ediyorum da, Chan hyung..."
Dikkatini çektiğimde bana bakmış ve Jeongin kamerayı onun elinden alıp hepimizi gösterecek şekilde tutmaya başlamıştı.
"İngilizcemi geliştirmek istiyorum ama bu konuda çok tembelim."
Changbin'in itirafıyla kısa bir an duraksasam da, Jeongin ona gülerken devam ettim.
"Acaba dilini ısırsam senin gibi konuşabilir miyim ingilizceyi?"
Bazen saçma olan düşüncelerimi dile getiriyordum. Bu da o anlardan biriydi.
Chan hyung, doğal olarak, kaşlarını çatarak bana bakmaya devam ettiğinde ortamdaki garip sessizliği böldüm hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banginho Stories
FanficBirbirinden bağımsız minchan hikayeleri. (10 ve 11. hikayeler hariç*) (2.KİTAP YAYIMDA🥳) //Tamamlanmış Hikayeler// 1.Black Swan 2.Dorm Love 3.Morbidezza 4.Omnino Mutare 5.Pandilla ~OneShot~ 6.Mélangé 7.Hopena 8.Tilfeldighet 9.Negaidīti 10.Pintas 11...